29 Eylül 2015 Salı

Çünkü Ben Sadece Anneyim...



Klasik bir sonbahar yaşıyoruz Londra'da. Okullar başladı, havalar soğudu. Bu hafta olduğu gibi güzel güneşli günler de yok değil ama gün içindeki ısı farkı artık havaların döndüğünü gösteriyor.
 
Okulların açılması, havaların soğuması gibi sonbahar göstergelerin günlük yaşamımıza etkisi ise sabah koşuşturmaları, Dalya'nın yeni ders programına ısınma ve  okul temposuna tekrar alışmasına destek çalışmaları, okul sonrası aktivitelerine dönüş ve değişen hava doğrultusunda eksiklerin ortaya çıkması ile birlikte sürekli bir alışveriş  şeklinde oluyor. 

Boyu omzuma yaklaşan, hala çocuksu  izler taşısa da, biraz da genç kızlık havası taşıyan Dalya bu seneye daha net zevk ve seçimlerle daha bir bağımsız başlarken, ona adımları her geçen gün hızlanan Lara eşlik ediyor.  Hala tek başına uzun mesafeler almaya çekinse de, yürüme isteği ve hızlı hareketleriyle anlayamadığımız bir dilde sürekli konuşan bir Lara var bu sonbahar bizimle.

Ara ara yakalayabildiğim kelimeleri beni hayrete düşürüyor. Evde sürekli Türkçe konuşuluyor olsa da çevreden duyduğu İngilizce'yi  Türkçe ile harmanlayarak kullanması  oldukça ilginç. Aferin dediğimizde kendini alkışlarken "good girl" ve "twinkle twinkle" kitabını isterken "twinkle" dediğine tanık oldum. "Hi" ve "bye", "mummy" derken bir yandan da "kalk, koy, anne, baba, Dalya, bebek, mama, meme, su, ee ee" gibi Türkçe kelimeler kullanıyor.  
 
Evimizin geleni gideni ve hareketi  hiç eksik olmadığından çok renkli bir dünya içinde büyüse de Lara artık onun da kendine ait bir sosyal yaşamı olmalı diye düşünüyorum. Güvenli bir şekilde yürümesiyle oyun gruplarında rahatlıkla koşturabilir hala gelecek. İşte o zaman da farklı bir tempo başlıyacak hayatımızda.  
 
Kendi zevkleri ve kararlarıyla artık bizden ayrı bir dünyası olan, beraber zaman geçirdiğimizde bile ara ara  kendi dünyasına kayan Dalya'nın artık bayağı uzakta olan bebekliğini farkettikçe ben daha bir sıkı sarılıyorum Lara'ya. Onun da her geçen gün biraz daha bebeklikten çıktığını gözlerken her anını yakalamaya çalışıyor, gözlerimde ve zihnimde dondurmaya çalışıyorum o sayısız anı. Ne merakla genç kızlığa doğru hızla ilerleyen Dalya'nın kendine kapanışını, ne de henüz çok güvenli yürümeden koşmak isteyen ve  kendini bize anlatmaya çalışan Lara'nın heyecanını kaçırmak istiyorum. Zaman onlarda yarattığı değişikliklerin farklı türünü bende de yaratıyor biliyorum.  Ayrıca yapmak istediğim binlerce şey var  ama  ben yine de koşturmadan, sindire sindire kızlarımın büyüdüğünü izlemek ve de bu anları doyasıya yaşamak istiyorum;  çünkü ben sadece anneyim. 

10 Eylül 2015 Perşembe

Giden Bir Yazın Ardından...

Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba. En son yazım okulların kapanışıyla ilgili idi. Sanmayın ki tatil nedeniyle ara verdim yazılarıma. Tatilde bolca  yazmaktı hedefim ancak biri 8.5 yaşında, biri  15 aylık iki çocukla eş desteği olmadan tatile çıkmak zormuş. Ona tatil denmezmiş. Ben durumun böyle olacağını önceden biliyor olsam da meğer bilinçaltımda beklentilerim farklıymış.
Şimdi bir yazı daha sonlandırıp Türkiye'den 10-15 derece düşük ısıda tam son bahar havasının hakim olduğu Londra'da okulların başladığı rutin koşturmalı günlerimize geri döndük. Şu an yeni yaşam tempomuza yarı uyum sağlamış halde güneş bizden hayli uzak olsa da hala kendini hissetiriyorken memlekette, ben yaz tatilimizi bir özetlemek istiyorum size:  tatilimiz nasıldı, iki çocukla bütün yaz ne yaptım,  niye yazamadım,? İşte bu soruların cevapları:

Dalya ve Lara ile Londra-İstanbul hattında iki koca bavul, iki sırt çantası ve bir keman eşliğinde yaptığımız yolculuk, Londra'dan bir saat gecikmeyle kalkan uçak yolculuğu, İstanbul'a inişte uçak çıkışına gelmeyen bebek arabasından dolayı kucakta taşınan Lara ve uzun bagaj bekleme macerası sonucunda bavulları taşıma ve yerleştirme mücadelelerinde bacaklarda oluşan sayısız morluklarla sona erdi. 

Babaannemizin evine yerleştikten sonra derin bir nefes alıp rahatladıysam da daha önceden öngöremediğim başka bir sorun olduğunu anlamam çok sürmedi. O da Lara'nın herkesi ve herşeyi yabancılamasıydı. Kucağımdan ayrılmayan minik kızım beni görmediği an çığlık çığlığa ağlıyordu. Londra'daki yaşantımızda gayet sıcakkanlı olup kimseyi yabancılamayan Lara demek ki bildiği düzene pek de alışmış. Mekan değişikliğiyle ne yazık ki huzuru kaçmıştı, benimki de tabi. İstanbul'da geçirdiğimiz 3 gün Lara ile yapışık bir şekilde geçti. Zamanla bu durumun azalacağını düşünüyordum.

Sonrasında deniz tatili yapmak için anneanne ve dedenin yanına Ören'e geldik. Lara'nın bana düşkünlüğü orada da devam etti.  Çok büyük yardım ve destek beklediğim anneanneyle arasına ciddi bir mesafe koyan Lara'dan, daha kolay benimsediği babamın varlığı ile arada nefes alma şansım olsa da o boşlukları da 8.5 yaşındaki Dalya'nın bol yüzmeli, aktif dinamik ve entellektüel olarak da kitap- film sohbetli beklentisi doldurduğundan kendimle geçirebilecek tek bir anım kalmıyordu.  Kendimi fiziki olarak güçlü hissettiğim her anda da İngiltere'de güneşden mahrum kalan çocuklarımı güneşten ve denizden faydalanmalarını sağlamak için sürekli denize taşıyıp, Lara'ya denizi sevdirip Dalya'nın denizdeki akrobatik hareketlerine cevap vermeye çalışan bir tempoda bir nevi ağır kölelik halinde geçirdim. Lara'nın peşimden ayrılmaması, benim aralıksız koşuşturmam ve annemle babamın hayatına getirdiğimiz rengin yanısıra yarattığımız yorgunluğun sonucunda iki haftamızı tamamladığımızda artık bunun bir tatil olmadığı konusunda hepimiz hem fikir olmuştuk.

Bu sürenin sonrasında mucizevi bir şekilde anneannesinin yanına yaklaşmasına izin veren Lara eşimin tatil için bize katılmasıyla her şeye alışmış bir şekilde onu karşıladı. Nihayet Dalya'nın koşuşturmalarını devralan eşim ve Lara'nın bahçe gezmelerini yapan babam ve en sonunda Lara'yla oynama şansı olan annemin katkılarıyla benim biraz soluklanma şansım oldu. İlk fırsatta kendimi doğaya vererek deniz kokusunu içime çektim, kumda yürüdüm ve korkunç sıcak günlere rağmen güneşe şükrettim.

Kendime ayırmaya çalıştığım kısa kaçışların yanı sıra bolca kızlarımın deniz, güneş, kum ve toprakla bütünleşmelerini ve ailemle kaynaşmalarını izledim. Mutlu oldum.

Güneşi, denizi, doğası, muhteşem sebze ve meyveleriyle ülkemizdeki bolluğa ve çeşitliliğe bir kere daha hayran kalarak ayrıldık Ören'den. İstanbul'da geçirdiğimiz son 10 günde babaanne, hala, kuzenler, dayılar ve arkadaşlarla kaynaşarak geçti. Çoluklu çocuklu bir iki hoş arkadaş toplantısı, bir iki güzel İstanbul köşesi kaçamağı ve vapur sefası çok iyi geldi. Yaz tatilinden dolayı göreceli olarak İstanbul'un boş olması ve havanın biz oradayken serinlemesi İstanbul günlerimizi daha da keyifli kıldı.

Sonuç olarak biri büyük biri küçük iki çocuğun birbirinden çok farklı ihtiyaçlarını sürekli karşılama çabasının yarattığı yorgunluğa rağmen Türkiye tatili aile, arkadaş, deniz ve güneşiyle bize iyi geldi. Böylelikle bir yaz tatilini daha geride bıraktık.