13 Mayıs 2014 Salı

Yeni Mucizeye Az Kaldı


Aylardır beklediğimiz bebeğimizin dünyaya gelmesine birkaç gün kaldı. Anneanne geldi, hastane çantası tamamlandı, bebek yatağı hazır, araba koltuğu yerine yerleşti, dün duvar süslemelerini de yaptık Dalyayla. Yeni bir mucizeyi daha yaşamak için el birliği halinde çalışıyoruz anlayacağınız.

Ancak bir sorun var !... Ben hazır mıyım ikinci bir mucizeye işte onu bilmiyorum. Çünkü ikinci hamileliğim ilkinden çok farklı geçti.

İlk hamileliğimi dolu dolu yaşamıştım. Hamileliğin tüm sıkıntıları bir tarafa sanki bulutların üstünde uçuyordum. Bebeğimin karnımda her kımıldayışı bana inanılmaz bir haz veriyordu. Her fırsat bulduğumda onunla birebir konuşuyor, ona müzik dinletiyor, onunla sürekli bir bağ kurmaya çalışıyordum. Sanırım çabalarım büyük ölçüde başarıya ulaştı; çünkü konuşmayı çok seven, müzik ve dansa bayılan ve bana çok düşkün bir kızım oldu. 

Oysa sıkıntısız geçen ve bitmek üzere olan ikinci hamileliğimin hiç farkına varamadım diyebilirim. Sürekli 7 yaşında olan kızımın koşuşturmaları içinde olduğum ve geri kalan zamanlarda da çalıştığım için ne bebeğin karnımın içinde kımıldayışlarına yeterince ilgi gösterebildim, ne ona özel müzik dinleyebildim, ne de onunla yeterince konuşup bağ kurma şansım oldu. Bu nedenlerle biraz suçluluk duyuyor ve kendimi yeni bebeğe hazırlıksız hissediyorum sanırım. 

Yine ilk hamileliğimde doğum yaklaştıkça heyecan da çok artmıştı. Oysa bu sefer endişe daha fazla sanki. Dalya'nın varlığı, bebeğin gelişinin onun üzerindeki etkilerinin nasıl olacağı düşüncesi ve bebek sonrası bizi nelerin beklediğini biliyor oluşumuz sanırım endişemizi daha da artırıyor.

Umuyorum çok yakında onu sağlıklı olarak kucağımıza alırız da bu endişeler yeni bir mucizeyi kucaklıyor olmanın sevincine dönüşür. Bizler de ilk mucizemizin abla oluşunu izlerken, büyüyen ailemizin tatlı koşuşturmaları içinde buluruz kendimizi. 

Bir sonraki yazımda umuyorum ki size yaşadığım yeni mucizeden bahsediyor olacağım. Sevgilerimle... 

6 Mayıs 2014 Salı

İyi Niyetli Günahlarımızla Baş Etmenin Yolları




Çocuğum yokken ve mevcut eğitim sistemini anne olarak tecrübe etmemişken ödevlerle ilgili olarak net bir görüşüm yoktu. Ödev gerekli miydi, yoksa okulda yeterince yorulan çocukların evde nefes almaları gerekirken ekstra bir külfet mi getiriyordu hayatlarına? 
Ben çocukken ödevlerle ilgili sorun yaşamamıştım. Verilen ödevi tartışmadan eksiksiz yapardım. Ama ağabeylerim öyle değildi. Resim ödevleri genelde annem tarafından yapılırdı ve hep gecenin bir vakti haberi olurdu annemin bu ödevlerden. Peki doğrusu bu muydu? Yani annem bu ödevleri yapmalı mıydı, yoksa yapmayarak diğer derslerde çok başarılı olan ancak resme yeteneği olmayan iki ağabeyimin resim dersinde düşük not almasına izin mi vermeliydi? 
Şimdi Türkiye’den cok farklı bir eğitim sistemine sahip İngiltere okullarında ilkokul 2. sınıfta çocuğu olan bir anne olarak haftada 1 ödevi çok az buluyor ve, onu bile yaparken sıkılan kızımla mücade ederken, eğitimde az da olsa düzenli ödevin gerekliliğini savunuyorum. Onunla saatler süren boğuşmamızda ödevini eğlenerek yapmasını sağlamaya çalışırken, elinden kalemi alıp takır takır hepsini yapmamak için de kendimi zor tutuyorum. Ben bunlarla mücadele ederken, “The Times” gazetesinde benzer konudan bahseden bir yazıya denk gelmiştim 2014 Şubat ayında. 
Makaleye göre İngiltere’de 5-15 yaşları arasında çocukları olan 2000 ebeveyn arasında yapılan bir anketin sonucu her altı ebeveynden birinin çocuğunun ödevinin tamamını yaptığını ve diğer çeyreğin de çocuğunun ödevini bitirmemek için kendilerine engel olduğunu gösteriyor. Demek ki yalnız değilim. Her ne kadar kızımın ödevini ben yapmasam da onun öğrenmekten keyif almasını sağlamak için verdiğim mücadele beni tüketiyor. Benim iyi niyetim gibi, annemin abimlerin resim ödevlerini yapmasındaki iyi niyeti gibi, çocuklarının ödevlerini yapan aileler de bunu iyi niyetle yapıyor tabii ki.  Tartışmaları engellemek; çocuğun öğretmenin gözünde başarısız görünmemesini sağlamak; kimi zaman da çocuklarının kendileri o yaştayken olmadığı kadar ağır bir yükü olduğunu düşünerek onlara acıdıklarından yüklerini hafifletmek istemek en temel nedenler sanırım.
Söz konusu makalenin yazarı Rachel Caryle iyi niyetli günahlardan biri olarak tanımlıyor bu davranışı. Peki bir tek ödev konusunda mı bu iyi niyetli günahlar? Hayır değil. Yazar yazısında bir dizi başka günah sıralamış. Sanıyorum hepimizi kendine yakın hissetiği bir günah vardır onların arasında. Ben ilgimi çekenleri aldım yazıma. Peki neymiş bunlar ve nasıl düzeltebiliriz biz bu günahları? Rachel Caryle’ın kaleminden:
Çocuklarınızla Yemek Savaşına Girmeyin
“Yemek savaşları çocuğumuza yedirmek istediğimiz o özel yemeği hazırlamak için yaptığımız duygusal enerji yatırımından kaynaklanmaktadır” der Prof. Tanya Byron. Yapılması gerekenin çocuğa “bir kaşık daha diye” ısrar etmek yerine tabağı çok doldurmamak, yemek istemiyorsa başka seçenek sunmamak, yemek üzerine yorum yapmamak ancak üzerindeki yeme baskısını azaltmak için başka konularda konuşmak ve yemek yemiyorsa sessizce kaldırmak (kurtarıcı yoğurt veya muz vermemek) çözümler olarak belirtiliyor. 

Hiçbir Zaman Ödevlerini Yapmayın 
Ebeveyn danışmanı Noël Janis-Norton (www.calmerparenting.co.uk) “eğer ebeveynler çocuklarının ödevlerini yaparlarsa, çocuklar ödevlerin kendi sorumlulukları olduğunu öğrenemezler” diyor. Ve buna engel olmak için üç adımlı bir yöntem öneriyor:  çocuğunuzun ödevine yardımcı olurken cevapları vermeyin ama harekete geçirici sorular sorun (cümleye her zaman neyle başlarsın? kaç sayfa yazman gerekiyor? gibi) Bu doğrultuda yapılması önerilen çocuğun herhangi bir bilgi yardımı almadan ödevini yapmasını sağladıktan sonra önce ödevde beğendiğiniz üç noktayı, sonrasında geliştirilmesi gereken üç noktayı belirtmeniz ve ardından düzeltmeleri onun yapmasını sağlamanız.

Televizyonu Küçümsemeyin  
Çocuk e-güvenlik uzmanı James Diamond, bazı ailelerin çocuklarına TV izletmediğini ancak onlara ipad verdiğini veya iplayer, Netflix, youtube’a girmelerine izin vererek çok da farklı olmayan aktivitelere yönlendirdiklerini belirtmektedir. Oysa psikolog Dr. Pat Spungin’e göre, ailece TV seyretmek çok olumlu olabilir. Zamanla yarışan aileler çocuklarıyla beraber TV seyrettiklerinde ilgi alanlarını paylaşırlar, bağ geliştirirler ve tartışma imkanları olur.

Hiçbir Zaman Çello Çalmaları İçin Onları Zorlamayın
Çocuklarımıza sebat etme konusunda bir ders vermek istiyorsak, bu kemanda  son seviyeye kadar ilerlemelerinde ısrar etmemiz yoluyla olmamalı. Kulağa öyle gelse de çok mantıklı değil. Huggins-Cooper çocukların keyif almadıkları birşeyde bu kadar zaman harcamalarının zaman kaybı olduğunu, gerçek tutkularının keşfedilmesi gerektiğini belirityor.

Onlara Sürekli Muhteşem Olduklarını Söylemeyin
Uzmanlar övgünün belirli birşeye yönelik olmasının yerinde olduğunu ve övgünü başarı ve orijinallikten daha çok gösterilen çaba için olması gerektiğini belirtmektedir. Ohio Devlet Üniversitesi’nin Ocak 2014’de yayınlanan bir araştırmasına göre fazla övgü özellikle kendine saygısı düşük olan çocuklarda geri tepebilir. Araştırmaya göre bu tür çocuklarda fazla övgü bir sonraki çalışmada başaramama korkusuna neden olarak yeni bir zorlukla mücadele etme ihtimallerini azaltıyor.

Her Düştüklerinde Koşmayın
Yolda düşen bir çocuğun hemen yanına koşmak en doğru şey gibi gelse de, biraz bekleyip kendi kendilerine kalkıp kalkamadıklarına, kendilerine gelen zararın ne olduğunu değerlendirmelerine ve yardıma ihtiyacı varsa istemelerine zaman vermek daha doğrudur. “Herşey onların çabuk toparlama ve dayanıklılıklarını oluşturmak içindir” der Paul Tough, Çocuklar nasıl Başarır (Random House) kitabının yazarı. Ve devam eder “Çocuklarımızı kötü şeylerden korumaya çalışmak aslında onlara en büyük zararı verir. Bu şekilde onların kişiliklerini geliştimelerine engel oluruz”. Bir çocuğun karakteri, onun dayanıklılığı, plan yapabilmesi, odaklanması hayatta  IQ veya sınav sonuçlarından daha önemlidir.

Ebeveynler Arasındaki Anlaşmazlıklar Çocuklardan Saklanmamalı
“Tartışmamak gerçekçi değil ama daha iyi tartışmayı öğrenebilirsiniz” der OneplusOne ilişki vakfınından Dr..Catherine Houlston. Dr. Houlston’ın yaptığı bir akademik araştırma bu tartışmaların nasıl olduğunun çocuklar üzerinde daha etkili olduğunu ortaya çıkarmıştır. Araştırmaya gore yıkıcı taktikler söz gelimi fiziksel veya sözlü tehditler, somurtmak, küsmek, alıp başını gitmek veya çocukları odak noktası haline getirmek, uç noktalarda çocuklarda baş ağrısı, karın ağrısına neden olabilir hatta büyümelerini bile etkileyebilir. 
Houlston’ın iyi tartışmadan kastı ise “tartışmayı uzlaşmayla çözmeye çalışmak, farklı öneriler sunmak, karşısındakinin görüşünü dinlemektir. Tartışırken espri yapmak, şefkat göstermek ve sakin kalabilmek çocuğa anlaşmazlığın ailenin devamına bir tehlike oluşturmadığını gösterir.” Onlar  anlaşmazlığın çözümlendiğini görmelidir.

Gayet iyi niyetle yapıyor olsakta bu günahlarımıza bir göz atıp, davranışlarımıza yeniden yön vermeye ne dersiniz? Bu şekilde hem bizim hem de çocuklarımızın yaşantısı daha rahat olacaktır. Bence buna değer...



Kaynak




Not: Bu yazı Alternatif Anne’de 06.05.2014tarihinde yayınlanmıştır. http://alternatifanne.com/iyi-niyetli-gunahlarimizla-bas-etmenin-yollari/