3 Mart 2014 Pazartesi

Geniş Aileden Uzak Çocuk Büyütmek


Geçen hafta kızımın dönem arası bir haftalık tatilinden sonra okulun tekrar açıldığı, bizim harala gürele bir Türkiye gezisi dönüşü yaptığımız, adaptasyon ve yeniden düzen kurmayla geçirdiğimiz bir haftaydı. Bugün yeniden üç kişilik dünyamıza uyum sağladığımız yepyeni bir haftaya girdik.

Yılbaşında planlanan ama gerçekleşemeyen bu tatili çok istemiştik. Çok kısa olacağını ve hiçbir şeye yetemeyeceğimizi biliyorduk ama ailemize katılacak yeni üyenin Mayıs ortalarında gelecek olması bir haftalık bile olsa en ideal zamanın Şubat ortası olduğunu söylüyordu.

Heyecanla bavul hazırlandı, minik hediyeler alındı ve sevgililer günü yola koyulduk. Çocuğum olduktan sonra ailemle ve sevdiklerimle kendi geçirdiğim zamandansa onlarla kızımın geçirdiği zaman çok daha önemli olmaya başladı. Geniş aileden uzak çocuk büyütmenin de bu düşüncede etkisi büyük sanıyorum. Çünkü hep bir özlem var bende. Bir araya geldiğimizde sevginin çok fazlası ve uzak olunca mahrumiyet ve özlem. İşin iyi tarafı Dalya da bu aile sevgisine layıkıyla karşılık verdi hep. Bu da beni mutlu etti. Ancak bu sefer yolculuk öncesi ve yolculuk süresince Türkiye’deki ailemizi hiç özlemediğini söylemesi beni biraz endişelendirdi. Ya heyecanını bastırmaya çalışıyordu ya da artık gerçekten özlemiyordu eskisi kadar -ki bu da gayet doğaldı.

Rahat bir uçak yolculuğundan sonra havaalanında anneannesine ve dedesine kavuşan Dalya’yı görünce kafamdaki korkular şöyle bir tarafa itildi. Çünkü onları çok özlemişti. Ayrıca son dönemde neredeyse tüm konuşmalarımızda benimle İngilizce konuşan kızım büyük bir çabayla çok güzel bir Türkçeyle adeta şakıyordu. “Anneanne sen kaç yaşındasın?”, “dede, sen çok ciddi görünüyorsun yaa” gibi sorularla başlayan diyaloglar sevgililer günü ve yağmurdan dolayı havaalanından eve 3.5 saatte vardığımız araba yolculuğu boyunca oyunlar, şakalar ve tekerlemeler eşliğinde devam etti. Rahatlamıştım; çünkü Dalya hemen uyum saglamıstı...

Bir hafta boyunca anneanne, dede, babaanne, kuzen, dayılar, teyze,enişte, büyükanne ve arkadaşlarımız sarmalında sevgi budalası olan Dalya gerçekten çok mutluydu. Onun bu kadar mutlu olmasına bir yandan çok seviniyor bir yandan da üzülüyordum çünkü Londra’da yaşayarak onu bu sevgiden mahrum bıraktığımızı düşünüyordum.

Geniş aile içinde çocuk büyütmenin pek çok artısı olduğu kesin. En büyük artı sanırım hem zorlukların hem de güzelliklerin hep beraber paylaşılması. Ancak uzakta olunca insan bu paylaşımların sadece olumlu yanlarını görüyor. Oysa biliyorum ki bu durumun zorlukları da var.

Beraber geçirdiğimiz süre az olduğu için olumsuz yanlar benim pek gözüme batmıyor doğrusu ama eve döndükten sonra huyu değişen kızımla uzunca bir süre yeniden düzeni oturtmak için boğuştuktan sonra yakın olmanın da hiç kolay olmadığını düşünüyorum. Zorlukların çoğu çocuk yetiştirmede kuşak farklarından kaynaklanıyor bence. Söz gelimi ayıplamalar (bizim hiç söylemeyeceğimiz türden “aaa sen abla oldun öyle yapılır mı hiç?“ gibi); ödüller (çocuğun her istediğini almak, onu hediye bombardımanına tutmak, alınan tüm hediyeleri aynı anda vermek); fazla korumacılık (anne ya da baba bir konuda çocuğa ders vermeye çalışırken ve bunun sonucunda o ağlarken “ağlatmayın bakıyım benim torunumu” vs demek); çocuk zarar görmesin, canı acımasın diye farkında olmadan cesaret kırıcı, engelleyici konuşmalar yapmak (“oraya çıkma düşersin, onu yapma elini kesersin” gibi ); anne ya da babanın çocuk bakım şeklini beğenmemek (“çocuğu zayıflatmışsınız, hasta etmişsiniz” gibi “ben daha iyi bakarım” söylemleri).

Evet bu gibi durumlar beraber olunan anlarda gerginliğe neden olabiliyor. Biz genelde bu gibi konuşmaları, yakalayabildiğimiz ölçüde, aile büyüklerine kaş göz hareketleri yaparak, bire bir konuşma veya uyarılarla kontrol altında tutmaya çalışıyoruz. Onlar da anlayışla karşılıyor ama kaçırdıklarımız da oluyor elbette. Ama çok da dert etmiyoruz çünkü biz geniş aileyi seviyoruz ve sonuçta çok kültürlü bir çocuk yetiştiriyoruz. Kızımız da dokunmasız, sarılmasız, ifadesiz bir İngiliz kültüründe büyürken nasıl o kültürü anlamaya çalışıyorsa, genlerinin ait olduğu anaç ama müdaheleci, evhamlı ama sevgi dolu Türk kültürünü de anlaması gerekiyor, bizim de bu çok kültürlülüğü beslememiz. Nice bol kahkahalı, tartışmalı, sevgi dolu, bir o kadar da çekişmeli geniş aileli günlere... Sevgilerimle...


6 yorum:

  1. Tubacigim,
    Bayildim bu yazina. Kendimden cok sey buldum zira bende de Deniz dogduktan sonra onu bu genis aile ortamindan ve sevgisinden mahrum birakiyorum endisesiyle Turkiye'ye dönme istegi ayyuka cikmisti, sonunda da döndük zaten biliyorsun. Dalya'nin aslina bakarsan skalanin iki ayri ucundaki Turk ve Ingiliz kulturunu birarada yasayarak ogrenmesi cok guzel. Bakalim nasil bir potpori cikacak ortaya diye dusunmeden edemiyor insan;)) Akraba ortamindaki yanlis davranis bicimlerine verdigin ornekler gercekten cok tipik:)) En azindan biz kucukken bize sIkça sorulan o lanet soruyu artik kimseden duymuyorum, bu sevindirici. Soru sana da tanidik gelecek:
    "Anneni mi babani mi daha cok seviyorsun?"

    YanıtlaSil
  2. Yorumun için teşekkürler Müşcüğüm. Beni çok iyi anlayacağını tahmin etmiştim:) Evet senin dönüş hikayenin ana nedeni geniş aileyle birlikte olma isteğiydi. Sözünü ettiğin soru bana da çok sorulmuştu. Aman diyeyim henüz Dalya'ya sorulmadı :)

    YanıtlaSil
  3. Harika bir yazi Tuba, dusuncelerime tercuman olmussun:)Sevgiler,Gul

    YanıtlaSil
  4. Cok guzel bir yazi. Gozum dolmadi desem yalan olur.

    YanıtlaSil