Uzun bir yaz
tatilinden sonra tekrar okullu günlere döndük. 10 gün önce büyük kızımız
ortaokula başladı küçüğümüz ise ilkokula. Bu sefer iki heyecan birden
yaşıyoruz.
Tatil sonrası eve ve
okula dönmek ve düzeni oturmak tek başına zor iken bir de yeni okula uyum
çarpı iki gibi bir durum var bizde. Arada yedi yıl gibi bir yaş farkı olunca
yeni bir yere uyum sıkıntıları da farklı oluyor iki çocukta. Biri tüm ilkokul arkadaşların
geride bırakıp hiç arkadaşı olmadığı bir ortaokula başlıyor, bir diğeri ise
yuva ve ilk arkadaşlarından ayrılarak uzaktan izlediği ablası gibi
"okul"lu oluyor artık. Birinde genç kız olmaya, bir diğerinde okul
çocuğu olmaya adım. Her ikisi de kendi içinde çok büyük, hayat yolunda ise
küçük adımlar.
İki çocuklu hayata
dair edindiğim en önemli deneyim, aynı anne babadan olmuş olsalar da, her
çocuğun biricik olduğu. Her birinin kendi karakteri ile getirdiği onları eşsiz
kılan özellikler var. Bir ev ortamında çocukları birbirinden ayrı tutmak ve
ihtiyaç ve beklentilerine göre onlarla ayrı ayrı ilgilenmek günlük yaşam
koşuşturmasında pek mümkün değil. Ebeveyn olmanın zorluğu da işte burada
ortaya çıkıyor. Her bir çocuğun değişen ihtiyaçlarına destek olabilmek ve aynı
anda yükselen seslere farklı şekilde cevap verebilmek ve onları yönetebilmek
gerçekten bir meziyet.
Bizim evde son 10
gündür yükselen sesler arttı. Yemek masasında okul maceralarını anlatmak
isteyen 7 yaş farklı iki çocuğun birbirlerini susturmak için bağırışlarını
duymanızı isterim. Ergenliğe doğru yola çıkmış olan ben odaklı bir 11 yaş ve
hızla büyümeye çalışan ancak daha sadece 4 yaşında olan taze okullu arasındaki
anneye ses duyurma çabasına tanık olmak oldukça yorucu. İşi sıraya bindirip
teker teker konuşmalarını sağlamak ve sıralarını sabırla bekleyip birbirlerini
dinlemelerini başarmak ise bir ödül hak ediyor bence.
Not: Okullu
günler için bu yazım da ilginizi
çekebilir. http://sadeceanneyim.blogspot.com/2013/09/yine-bir-eylul-gunu-yine-okulun-ilk-gunu.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder