Yaz hızla akıp giderken ve ben
çocuklarımla orada burada takılırken canımı sıkan bir dizi şey oldu. Artık
genel olarak daha tahammülsüz oluşumdan mı, İngiltere'de fazlasıyla kurallı bir
dünyada yaşıyor oluşumdan mı yoksa Türkiye'de genel olarak kuralsızlığın daha
da artmış olmasından mı bilmiyorum özellikle kamuya açık alanlarda market,
plaj, havuz ve oyun parkı gibi yerlerde beni çileden çıkaran ve müdahale
etmeden duramadığım bir sürü durum içinde buldum kendimi. Daha önceleri bu tür
durumlarda "üç günlük tatilin tadını kaçırmayayım" deyip sessiz
kalırdım ama bu defa yapamadım işte.
Bunlardan birkaç tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bir keresinde ana plaja yakın
merkezi bir oyun parkında iki çocuğumu oynatıyordum. Büyük kızım artık
tehlikeye karşı kendini koruyabilir yaşta olduğu için genelde onu uzaktan
gözlerimle kontrol ederim, o günde öyle yaptım. Oysa küçük kızımın tehlike
farkındalığı henüz yok, o yüzden onu bir an için gözümden ayırmamak için oyun
parkında hep onun yanındaydım. İyi ki de öyle yapmışım, parkın ciddi bir düzene
ihtiyacı vardı çünkü. İlk işim ellerinde uzun sopalarla veya sıra önceliği
gözetmeksizin ite kaka kaydıraktan kayan çocukları uyarmak oldu. Böylelikle
kaydıraktan yavaş yavaş kayarak keyfini çıkaran kızıma ve onun gibi küçüklere
bu şansı tanımış oldum. Ama parktaki tek sıkıntı bu değildi. Parkta bir iki çocuğun oyunu bildiğimiz çocuk
oyunlarına benzemiyordu. Kaydıraktan art arda, üst üste kayıyorlar ve etrafta
başka çocuk olup olmadığına bakmaksızın salıncakları çok hızlı bir şekilde
savuruyorlardı. Gözlerindeki bakış ve hareketlerindeki hız sanki o küçük
bedenlere koca insan girmiş düşüncesi
yaratıyordu. Yanlarında bir büyük yoktu ve gayet kalabalık olan oyun parkındaki
anne babaların hiçbirinden de çocuklara en ufak bir uyarı gelmiyordu. Ben
onları önce "çok hızlı oynuyorsunuz,
küçük çocuklar var, bu şekilde oynayacaksanız parkın başka bir bölümüne
gidin" diyerek kaydıraktan uzaklaştırdım. Sonra bir baktım ki salıncakları
ele geçirmişler, kendileri sallanmıyor ama salıncakları çok hızlı bir şekilde
hatta döndüre döndüre bir atıp bir yakalıyorlar. Uzaktan görsem de bu durumu,
küçük kızımı gözden kaçırmamak için çokta dikkatli izleyemedim onları ta ki
kızım son hızla salıncaklara doğru koşana kadar. O hızla havada uçuşan
salıncaklara doğru koşan 26 aylık kızımı yakalamaya çalışırken bir yandan kayan
ayağıma rağmen toparlanmaya çalışıyor bir yandan da bağırıyordum "durun
durun" diye. Şans eseri salıncak kızımın kafasına çarpmadan yakaladım ve
etraftaki beni garipser anne baba bakışlarına rağmen her lafıma karşılık veren
cin gözlü iki çocuğu belki de hiç alışık olmadıkları bir azarlama türüyle oradan
uzaklaştırmayı başardım. Evet sesim yüksek perdedendi belki ama sözlerim onları
rencide edici değildi, davranışlarını düzeltmeye yönelikti aynı kendi
çocuklarımla konuştuğum gibi. "Bu parkta yalnız değilsin, başkaları da
var" ve "...bu şekilde salıncakları sallamaya devam edersen birine
zarar verebilirsin" şeklinde olan konuşmam "10'a kadar
sayıyorum eğer salıncağı böyle sallamayı bırakmazsan ..." ile son buldu. İşe yaramıştı çocuklar sakin bir
şekilde parkın başka bir köşesinde oynamaya başlamışlardı. Aynı anda boşalan
salıncaklardan birine çocuğunu oturtan bir anne "bunlar da hiç söz
dinlemiyor canım" diye söyleniyordu, oysa öncesinde olaya hiç müdahale
etmeden kenarda izlemeyi tercih etmişti.
İkinci olay ise yine yazlığa yakın bir
termal/spa tesisinde oldu. Annemle babam o tesise üye, bizde her sene haftada
bir iki kere oraya günübirlik gidiyoruz. Büyük kızım orayı çok seviyor çünkü
bir sürü farklı büyüklükte havuzu var, çocuklar için eğlenceli bir yer. Yine bu
sene ailece gittik oraya sıcak bir yaz gününde. Her zaman yaptığımız gibi çocuk
havuzundaki yerimizi almak üzere oraya doğru yürürken bir baktık ki yeni bir
havuz yapılmış, kaydıraklı bir havuz üstelik. Kızım çok heyecanlandı, bende
ona yerleştikten sonra geleceğimize dair söz verdim. Eşyalarımızı
şezlonglarımızı, şemsiyelerimizi ayarladıktan sonra küçük kızımı da yanımıza
alarak kaydıraklı havuza doğru gittik. Havuza açılan iki sulu kaydırak var;
biri kıvrımlı diğeri ise düz. Kaydırakların tepesine çıkan merdiven ve
kaydırakların başı oldukça kalabalık görünüyordu. Oraya küçük kızımla
çıkamayacağım ortadaydı, büyük kızım yalnız çıkacaktı o yüzden onunla
kuralları gözden geçirmemiz gerekiyordu. Kaydırakların yanında yer alan hem
İngilizce hem de Türkçe kurallar listesini okuduk. Listede en önemli kurallar
şöyleydi "kaydıraktan kaymanız söylenene kadar kaymayın; havuza düştüken
sonra hızla ilerleyin; susuz kaydıraktan kaymayın; kaydıraktan yukarı doğru
yürümeyin". Kızıma yukarıya çıktığında birisinin ona ne zaman kayabileceği
konusunda bilgi vereceğini söyleyerek gönderdim. Onu nereden
izleyeceğimi ve birbirimizi bulamazsak nerede buluşacağımızı da ekledim. Küçük
kızımla ablasıyla anlaştığımız yere gittik, uzaktan kızımı izlemeye başladım. Gördüğüm yukarıda hiçbir görevli olmadığı, havuza düşenler oradan
uzaklaşmadan yeni insanların kaymaya başladığı, çocuklarla birlikte koca
insanların da "ho hoyt" diye kaydığıydı. Kızımda da endişeli
bakışları görünce o tarafa doğru gittim ve ondan yukarıda kimsenin olmadığını
öğrendim. Sonra birde baktım ki 14-15 yaşındaki çocuklar kaydırakta aşağıdan
yukarı doğru yürüyor ve kaymaya çalışan çocuklarla çarpışıyor. Onların beni
duyabileceği yakınlığa gidip onları uyardım. Kucağımda küçük kızım, güneş
tepemizde kaynarken ben bir yandan bağıra çağıra o çocukları birer ikişer
kaydırakta yürümekten alıkoymaya çalışıp bir yandan da kızımı kaydıraktan
geri çağırmaya çalışırken daha ilginç bir şey oldu ve o çocuklardan biri
"teyze kaydırakta su yok" dedi. İşte bu bardağı taşıran son damla
oldu. O kadar insan susuz susuz kaydıraktan kayıyor bu teknik sorunu gidermek
için bir teknisyen yok, insanlar kucak kucağa düşüyor, hiçbir kurala uyulmuyor,
her an bir sakatlanma olabilir bu durumu gözetleyen düzenleyen bir kişi yok.
Ben bu şekilde kaygıyla ve kızgınlıkla oradan oraya dolanıp durur bir haldeyken
güneşlenmekten veya eşlerinin sırtlarını yağlamaktan başlarını kaldıran birkaç
baba ayaklandı ve neler olduğuna dair biraz endişe kırıntıları göstermeye
başladı. Bende kızımı havuzdan çıkardıktan sonra ilgilenen babalara yönetime
şikayete gidiyor olduğumu, onlarında şikayet etmesi gerektiğini söyledim. O
hızla yönetime giderek şikayetimi dile getirdim. Kaydıraklarda su olmadığını,
hiçbir görevlinin olmadığını, her an bir sakatlık olabileceğini söyledim.
Görüştüğüm kişi konuyla ilgileneceğini söyledi. Hayal kırıklığına uğrayan kızıma
bir saat sonra gelip bakarız dedim ve oradan ayrıldık. Bir saat sonra
geldiğimizde havuzun etrafı şeritle çevrilmiş, havuz boşaltılmış ve teknisyenler
çalışıyordu. Durumu bu şekilde gördüğümde olay beni daha da ürküttü, eğer ben
şikayet etmesem o havuz o haliyle bugünü bitirecek belki de birilerinin canı
çok fena yanacaktı.
Her iki durumda da canım
sıkılmış, sinirim bozulmuş ama bir aksiyona geçmiş ve sorunu yaratan olaya son
vermiştim. İşlemeyen veya yanlış işleyen bir şeye karşı bir eylemde bulunmuştum
ama benim dışımda hiç kimse bu davranışı göstermemişti. Yukarıda da belirttiğim
şekilde artık genel olarak daha tahammülsüz oluşum mu, İngiltere'de fazlasıyla kurallı bir dünyada
yaşıyor oluşum mu yoksa Türkiye'de genel olarak kuralsızlığın daha da artmış
olması mı? Bilmiyorum hangisi bu tür müdahalelerde bulunmuş olmamın nedeni.
Bildiğim tek şey bu yaz deneyimlediğim olayların Türkiye'deki toplum yaşamındaki
belki de en büyük eksiklikleri fark etmemi sağlamış olması: kuralsızlık,
duyarsızlık ve birey olarak inisiyatif alma eksikliği.
Oysa yaşamın her alanında olduğu
gibi bu tür konularda da bireysel gücümüzü kullanmalı ve devletin veya sistemin
eksik veya yetersiz olduğu yerlerde -bireylerin ve sivil toplumun etkisini
azımsamadan- eyleme geçmeliyiz diye düşünüyorum. Oyun parklarında, sınıflarda,
sokaklarda, insanların olduğu her yerde insanca ve sağlıkla yaşama hakkımızı
hep birlikte korumalı ve çocuklarımızı da bu doğrultuda yetiştirmeliyiz.
Her şeyi sistemden beklememeli, bizler de sistemde yapıcı etkilerde bulunmalıyız
ki o sistem bizim arzu ve hayal ettiğimiz şekilde işlesin. Oturduğumuz yerden
konuşarak, değişimi ve gelişimi başkalarından bekleyerek bir yere varamayız. Bu
yaz tatilinin toplumsal eleştirisi ve çıkarımı da bu.
Not: Bu yazı 10.10.2016'da Alternatif Anne'de yayınlanmıştır. http://alternatifanne.com/turkiyede-cocuklu-tatil/