17 Haziran 2018 Pazar

Dünyanın Kapıları


Dün gece çok ilginç bir şey oldu, tamamıyla tesadüf bir şekilde kendimizi Yeni Türkü grubunun Londra konserinde bulduk.

Konserden daha önce haberim olmasına rağmen, eskiden çok severek dinlediğim, şarkılarını söylediğim bu grubu tekrar canlı olarak izlemek o kadar cazip gelmemişti. "Acaba hala zevk alır mıyım? Üniversitedeki melankolik duygulara mı götürür beni, oysa şimdi hayatın çok farklı bir yerindeyim" diye düşünmüş, bilet almak için uğraşmamıştım bile. Hayatımızın yoğun bir dönemine denk gelmesi de tuzu biberi oldu bu düşüncede. Ta ki bir arkadaşım "biz gidemiyoruz siz gitmek ister misiniz?" diye sorana kadar, tam konserden bir hafta önce. Önümüzdeki haftanın programı netleşmiş, bir karmaşa olmadığı görülmüş, çocuklara bakacak ablamızla konuşulmuş uygun olduğu teyid edilmiş bir durumda herşey tıkır tıkır gitti ve biz biletleri aldık. 

Konser salonundan içeri girene kadar ayaklarımız geri geri gidiyordu. Büyük kızımın yeni okulunun alıştırma günüydü o gün, tam 5 kez git gel yapmış olmaktan ayaklarım trompet çalıyordu. Tek isteğim çocukların uyuması, pijamalarımı giyip, çay ve tv keyfi yapmaktı. Ben ne yapıyordum şimdi ayakta dikilir halde bangır bangır müziğin içinde. 

Ama öyle olmadı işte. Yeni Türkü sahneye çıkar çıkmaz etkisi tüm salona yayıldı. Derya Köroğlu’nu görünce eski bir dostu görmüş gibi oldum ve birlikte şarkı söylemeye başladık kaldığımız yerden sanki. Küçük bir salonda karşılıklı şarkı söyler gibiydik hep bir ağızdan. 

“Hayata baksana takmıyor kimseyi 
Hiçbir şey getirmez artık geçmişi 
Yalnızız yine de “

“Dönmek mümkün mü artık dönmek 
Onca yollardan sonra yeniden yollara düşmek
Neresi sıla bize neresi gurbet
Yollar bize memleket”

"Ne geçmiş tükendi ne yarınlar
Hayat yeniler bizleri
Geçse de yolumuz bozkırlardan
Denizlere çıkar sokaklar"

“Güneş altında tutsaklar 
Geçen sonbahara bakıyorlar 
Şirin mi şirin gecekondu evleri
Samsun asfaltında otomobiller
Ne güzeldir yollarda olmak şimdi “

“Söyleyin dağlara rüzgara
Yurdundan sürgün çocuklara

Düşmesin kimse yılgınlığa
Geçit vardır yarınlara”

“Sessiz gelir yanıma
Başını dizime yaslar

Öylece uyur,yağmur çiseler
Damla damla gözyaşlarında
Rüzgarı dinlenir kuytuda”

“Telli telli şu telli turna
Sanmaki yaralı uçmaz bir daha

Takılmış kanadı göçmen buluta

Anlatır eski beni şimdiki bana”

Yeni Türkü beni şaşırttı. Geldi ve dünyanın kapılarını araladı. Bu defaki hisler başkaydı. Uzun süredir uzak olduğum bir yerlere dokundu yüreğimde. Bildik tanıdık değil,  yeni bir yerlere. Artık ne ben 20 yıl önceki bendim, ne de şarkıların bendeki etkisi aynıydı. O zaman da severek dinlerdim ve söylerdim, ama şimdi farklıydı. 20 yıl önce başkalarının hayatıydı sanki dinlediğimiz şimdi ise bizim hayatlarımızdı. Biz de geçtik ve hala geçiyoruz tüm insanlığın yürüdüğü yollardan. Göç Yolları, Fırtına, Rüzgar, Dönmek, Maskeli Balo hepsi bizim hikayemizdi sanki. Garip bir şekilde hüzünlü ama bir o kadar da coşkuluyduk.  Kırgınlık, yılgınlık ama heyecan ve umut vardı.

Yeni Türkü aynı Telli Telli’deki telli turna gibi geldi, eski beni yeni bana anlattı. Ben unutmuştum onu bir zamandır, yine karşılaştık, şarkı söyledik birlikte ve bana bu çok iyi geldi. Teşekkürler Yeni Türkü. Teşekkürler dünyanın kapılarını tekrar araladığın için.