Çocuğum
yokken ve mevcut eğitim sistemini anne olarak tecrübe etmemişken ödevlerle
ilgili olarak net bir görüşüm yoktu. Ödev gerekli miydi, yoksa okulda yeterince
yorulan çocukların evde nefes almaları gerekirken ekstra bir külfet mi getiriyordu
hayatlarına?
Ben
çocukken ödevlerle ilgili sorun yaşamamıştım. Verilen ödevi tartışmadan
eksiksiz yapardım. Ama ağabeylerim öyle değildi. Resim ödevleri genelde annem
tarafından yapılırdı ve hep gecenin bir vakti haberi olurdu annemin bu
ödevlerden. Peki doğrusu bu muydu? Yani annem bu ödevleri yapmalı mıydı, yoksa yapmayarak
diğer derslerde çok başarılı olan ancak resme yeteneği olmayan iki ağabeyimin
resim dersinde düşük not almasına izin mi vermeliydi?
Şimdi
Türkiye’den cok farklı bir eğitim sistemine sahip İngiltere okullarında ilkokul
2. sınıfta çocuğu olan bir anne olarak haftada 1 ödevi çok az buluyor ve, onu
bile yaparken sıkılan kızımla mücade ederken, eğitimde az da olsa düzenli ödevin
gerekliliğini savunuyorum. Onunla saatler süren boğuşmamızda ödevini eğlenerek yapmasını
sağlamaya çalışırken, elinden kalemi alıp takır takır hepsini yapmamak için de
kendimi zor tutuyorum. Ben bunlarla mücadele ederken, “The Times” gazetesinde
benzer konudan bahseden bir yazıya denk gelmiştim 2014 Şubat ayında.
Makaleye göre İngiltere’de 5-15
yaşları arasında çocukları olan 2000 ebeveyn arasında yapılan bir anketin
sonucu her altı ebeveynden birinin çocuğunun ödevinin tamamını yaptığını ve
diğer çeyreğin de çocuğunun ödevini bitirmemek için kendilerine engel olduğunu
gösteriyor. Demek ki yalnız değilim. Her ne kadar kızımın ödevini ben yapmasam
da onun öğrenmekten keyif almasını sağlamak için verdiğim mücadele beni
tüketiyor. Benim iyi niyetim gibi, annemin abimlerin resim ödevlerini yapmasındaki
iyi niyeti gibi, çocuklarının ödevlerini yapan aileler de bunu iyi niyetle
yapıyor tabii ki. Tartışmaları
engellemek; çocuğun öğretmenin
gözünde başarısız görünmemesini sağlamak; kimi zaman da çocuklarının kendileri
o yaştayken olmadığı kadar ağır bir yükü olduğunu düşünerek onlara acıdıklarından
yüklerini hafifletmek istemek en temel nedenler sanırım.
Söz konusu makalenin yazarı Rachel
Caryle iyi niyetli günahlardan biri olarak tanımlıyor bu davranışı. Peki bir
tek ödev konusunda mı bu iyi niyetli günahlar? Hayır değil. Yazar yazısında bir dizi başka günah
sıralamış. Sanıyorum hepimizi kendine yakın hissetiği bir günah vardır onların
arasında. Ben ilgimi çekenleri aldım yazıma. Peki neymiş bunlar ve nasıl
düzeltebiliriz biz bu günahları? Rachel
Caryle’ın kaleminden:
Çocuklarınızla Yemek Savaşına Girmeyin
“Yemek
savaşları çocuğumuza yedirmek istediğimiz o özel yemeği hazırlamak için
yaptığımız duygusal enerji yatırımından kaynaklanmaktadır” der Prof. Tanya
Byron. Yapılması gerekenin çocuğa “bir kaşık daha diye” ısrar etmek yerine
tabağı çok doldurmamak, yemek istemiyorsa başka
seçenek sunmamak, yemek üzerine yorum yapmamak ancak üzerindeki yeme baskısını
azaltmak için başka konularda konuşmak ve yemek yemiyorsa sessizce kaldırmak
(kurtarıcı yoğurt veya muz vermemek) çözümler olarak belirtiliyor.
Hiçbir Zaman Ödevlerini Yapmayın
Ebeveyn
danışmanı Noël Janis-Norton (www.calmerparenting.co.uk) “eğer
ebeveynler çocuklarının ödevlerini yaparlarsa, çocuklar ödevlerin kendi
sorumlulukları olduğunu öğrenemezler” diyor. Ve buna engel olmak için üç adımlı bir yöntem öneriyor: çocuğunuzun ödevine yardımcı olurken cevapları
vermeyin ama harekete geçirici sorular sorun (cümleye her zaman neyle başlarsın? kaç sayfa yazman gerekiyor? gibi) Bu
doğrultuda yapılması önerilen çocuğun herhangi bir bilgi yardımı almadan ödevini
yapmasını sağladıktan sonra önce ödevde beğendiğiniz üç noktayı, sonrasında geliştirilmesi
gereken üç noktayı belirtmeniz ve ardından düzeltmeleri onun yapmasını
sağlamanız.
Televizyonu Küçümsemeyin
Çocuk
e-güvenlik uzmanı James Diamond, bazı ailelerin çocuklarına TV izletmediğini
ancak onlara ipad verdiğini veya iplayer, Netflix, youtube’a girmelerine izin
vererek çok da farklı olmayan aktivitelere yönlendirdiklerini belirtmektedir.
Oysa psikolog Dr. Pat Spungin’e göre, ailece TV seyretmek çok olumlu olabilir.
Zamanla yarışan aileler çocuklarıyla beraber TV seyrettiklerinde ilgi
alanlarını paylaşırlar, bağ geliştirirler ve tartışma imkanları olur.
Hiçbir Zaman Çello
Çalmaları İçin Onları Zorlamayın
Çocuklarımıza sebat etme konusunda bir
ders vermek istiyorsak, bu kemanda son
seviyeye kadar ilerlemelerinde ısrar etmemiz yoluyla olmamalı. Kulağa öyle
gelse de çok mantıklı değil. Huggins-Cooper çocukların keyif almadıkları
birşeyde bu kadar zaman harcamalarının zaman kaybı olduğunu, gerçek tutkularının
keşfedilmesi gerektiğini belirityor.
Onlara Sürekli Muhteşem
Olduklarını Söylemeyin
Uzmanlar
övgünün belirli birşeye yönelik olmasının yerinde olduğunu ve övgünü başarı ve
orijinallikten daha çok gösterilen çaba için olması gerektiğini belirtmektedir.
Ohio Devlet Üniversitesi’nin Ocak 2014’de yayınlanan bir araştırmasına göre
fazla övgü özellikle kendine saygısı düşük olan çocuklarda geri tepebilir.
Araştırmaya göre bu tür çocuklarda fazla övgü bir sonraki çalışmada başaramama
korkusuna neden olarak yeni bir zorlukla mücadele etme ihtimallerini azaltıyor.
Her Düştüklerinde Koşmayın
Yolda
düşen bir çocuğun hemen yanına koşmak en doğru şey gibi gelse de, biraz
bekleyip kendi kendilerine kalkıp kalkamadıklarına, kendilerine gelen zararın
ne olduğunu değerlendirmelerine ve yardıma ihtiyacı varsa istemelerine zaman
vermek daha doğrudur. “Herşey onların çabuk toparlama ve dayanıklılıklarını
oluşturmak içindir” der Paul Tough, Çocuklar nasıl Başarır (Random House) kitabının yazarı. Ve devam eder “Çocuklarımızı
kötü şeylerden korumaya çalışmak aslında onlara en büyük zararı verir. Bu
şekilde onların kişiliklerini geliştimelerine engel oluruz”. Bir çocuğun
karakteri, onun dayanıklılığı, plan yapabilmesi, odaklanması hayatta IQ veya sınav sonuçlarından daha önemlidir.
Ebeveynler Arasındaki
Anlaşmazlıklar Çocuklardan Saklanmamalı
“Tartışmamak
gerçekçi değil ama daha iyi tartışmayı öğrenebilirsiniz” der OneplusOne ilişki
vakfınından Dr..Catherine Houlston. Dr. Houlston’ın yaptığı bir akademik
araştırma bu tartışmaların nasıl olduğunun çocuklar üzerinde daha etkili
olduğunu ortaya çıkarmıştır. Araştırmaya gore yıkıcı taktikler söz gelimi
fiziksel veya sözlü tehditler, somurtmak, küsmek, alıp başını gitmek veya
çocukları odak noktası haline getirmek, uç noktalarda çocuklarda baş ağrısı,
karın ağrısına neden olabilir hatta büyümelerini bile etkileyebilir.
Houlston’ın
iyi tartışmadan kastı ise “tartışmayı uzlaşmayla çözmeye çalışmak, farklı
öneriler sunmak, karşısındakinin görüşünü dinlemektir. Tartışırken espri
yapmak, şefkat göstermek ve sakin kalabilmek çocuğa anlaşmazlığın ailenin
devamına bir tehlike oluşturmadığını gösterir.” Onlar anlaşmazlığın
çözümlendiğini görmelidir.
Gayet
iyi niyetle yapıyor olsakta bu günahlarımıza bir göz atıp, davranışlarımıza yeniden yön
vermeye ne dersiniz? Bu
şekilde hem bizim hem de çocuklarımızın yaşantısı daha rahat olacaktır. Bence
buna değer...
Kaynak