24 Mayıs 2018 Perşembe

İngiltere'de Değişen Doğumgünü Neşemiz




Lara'nın 4. doğumgününü kutladık iki hafta önce. Kendimi alamadım Dalya'nın 4.sü ile mukayese etmekten. Nasıl da heyecanlıydık tüm yuva arkadaşlarını çağırıyoruz diye. İngiltere'de ilk büyük doğumgünü partisiydi ve pek de bir şey bilmiyorduk buradaki yol yordama ilişkin. Dahası doğru dürüst hiçbir yuva arkadaşını ve ailesini tanımıyorduk ama İngiliz usulü bir doğumgünü partisi düzenlemeye karar vermiştik.

Ben yakında işe başlıyordum, evimizi taşıyorduk ve kızımın doğumgünü partisini yapıyorduk. Hepsi de benim için ayrı ayrı önemliydi. O tarihe kadar çok mecbur kalmadıkça kek, pasta, poğaça yapmamış olan ben tüm acil durumlar için beni kurtarmaya gelen annemden bu kutlama için de mucizeler bekliyordum. Dışarıdan alınan doğumgünü pastası, annemin elmalı pastası, peynirli poğaçaları ve börekleri eşliğinde, o zaman farkında olmasam da, bir daha hiç bu şekilde olmayacak bir doğumgünü kutlaması ile parti silsilesine de başlatmış oluyorduk. Masanın başından ayrılmak istemeyen İngiliz anne ve babaların "bunun içinde ne var?" diye diye mest olmuş şekilde annemin eserlerini yediği o görüntüyü unutmam mümkün değil.

Gel zaman git zaman Dalya 11 yaşında artık ve biz ona 7 yıl boyunca hep istediği şeklide, gönlünce, bir kutlama yaptık ama buradaki ilk kutlamasından bir takım değişikliklerle. Bu kutlamalarda biz de İngiltere'deki diğer çocuk partilerinde olduğu gibi çocukların beslenmesinde sandviç ve pizzaya kaydık ve doğumgünü pastaları ev yapımı ve benim tarafımdan yapılır oldu. Bu değişim bir günde olmadı tabi ama her geçen yıl biraz daha uzmanlaştık ve stres ve kaygımız biraz daha azaldı.

İngiliz anneler belki her akşam ev yapımı yemek sunmaz çocuklarına veya her gün değişik yemek çıkarmazlar önlerine ama doğumgünlerinde ne yapar ne eder (gerekirse bisküvi dizip üzerine çikolata sosu dökerler) ama ağırlıklı olarak pasta ev yapımı olur. Bu gerçekten ben uzunca bir süre kaçtım ama Dalya diğer herşeyin istediği gibi olmasına rağmen pastaya takılmaya başlayınca onu da yapmaya karar verdim ve çokta keyif aldım. Artık doğumgününü için istediği pastayı partiden bir iki hafta önce deniyorum, beğenirse doğumgününde onu yapıyorum.

Bu gelenek Lara'da da devam edeceğe benziyor. Lara ilk kez bu doğumgünü öncesinde bilinçli olarak "unicorn"lu pasta istediğini söyledi ve ben de benim klasik gökkuşağı pastamı yaptım ama süslerini unicorn'lu seçtim ve de çok başarılı oldu.  











     


Lara'nın bu doğumgününü benim için özel yapan şey gününün farkında olarak ve arkadaşlarıyla kutladığı ilk doğumgünü olması. Neşesi, mutluluğu çok ayrı. Aynı hissi Dalya'da da yaşamıştım. Sırf bu his için bile o kadar uğraşa ve yorgunluğa değer.

Ama bu sefer daha farklı bir mutluluğum var. O da Dalya'nın bu güne abla olarak katkıları. Organizasyon ve fikre kattıkları bir yana, doğumgünü boyunca bilfiil Lara ve arkadaşlarına hizmet etti Dalya. Havanın yağışlı olabilme ihtimaline karşın oyun hamuru, geçici dövme, yüz boyama gibi faaliyetler hazırlamıştık parti öncesinde. Hava, tam tersi, güneşli bir bahar günü oldu ama Dalya yine de 22 çocukla teker teker ilgilendi. Onlara geçici korsan ve unicorn dövmesi yaptı, yüzlerini boyadı, oyun hamuru yaptı. Kardeşinin heyecanını ve neşesini paylaştı, aktif bir rol aldı ve dahası çok eğlendi. O gün Dalya'nın artık tam bir büyük kardeş olduğunu anladım ve onunla gurur duydum. İyi ki doğdun Lara ve iyi ki büyüdün de Lara'nın tatlı ablası oldun Dalya!!!

3 Mayıs 2018 Perşembe

10 Yılda Neler Değişti İngiltere'de ve Bizde?


Bir bahar gününde ayrıldık İstanbul'dan. Doğma büyüme oralı olmasakta herkesi bağrına bastığı gibi bizi de bağrına basmıştı o. Kültür çeşitliliği, rengi, karmaşası ile memleket İstanbul olmuştu bizim için de. Ailemizi, arkadaşlarımızı, işimizi ve kurulu düzenimizi, bırakarak yeni bir maceraya doğru yola çıktık, bir zaman önce, geçen hafta bu günlerde. Dünkü gibi kah kapkara kararıp şakır şakır yağan, kah ışıl ışıl güneşli olan günlerden değildi; genelde olduğu gibi gri ve karanlık bir Nisan günüydü Londra'da. Kucağımda 14 aylık kızım, yanımda eşim kalktık geldik buralara.

Geçen hafta 10 yıl oldu. İki yıl diye geldik ama ikinci memleket oldu burası bize. 10 yıldır aynı mahallede yaşıyoruz Londra'da. İkinci evimizdeyiz ama uzaklaşmadık ilk geldiğimiz noktadan; aynı bakkaldan süt alıyoruz, aynı otobüs durağında iniyoruz hala. Herşey hep aynı gibi görünse de uzaktan, burada da değişiyor bir şeyler, daha yavaş da olsa.  10 yıl bunu görmek için yeterli bir süre. Sizlerle paylaşmak isterim bunları, neler değişti bizde ve buralarda 10 yılda.
İngiltere'nin havası:  İlk geldiğimiz senelerde havanın sürekli yağması, kapalı ve soğuk olması beni çok üzüyordu. Gerçi o yıllarda kışlar karlı,  yazlar da gerçekten serin oluyordu. Oysa son yıllarda kar neredeyse yok oldu (bu yıl dışında) ve yazları da gerçekten yaza yaraşır günler yaşıyoruz. Değişim var iklimde ama bu küresel ısınma kaynaklı olsa gerek çünkü havalar tüm dünyada dengesini yitirmiş gibi. Aslında asıl değişen biz olduk; biraz İngilizleştik galiba.  İngiltere'nin havası artık bizi mutsuz edemiyor çünkü minicik bir güneşle mutlu olmayı öğrendik. Güneş açınca tüm işleri bırakıp güneşlenmeye koşuyoruz ve anladık ki güneş çıktığında İngiltere'den güzel ve keyifli bir yer yok.  
Bebeğimiz büyüdü: Buraya bebek olarak gelen kızımız büyüdü, 11 yaşında artık. Büyük aileli, yardımcılı, bakıcılı hayatımızdan çıkıp, benimle göz göze diz dize geçirdiği bir hayata transfer oldu. Eylül ayında ortaokula başlıyor.  
Kızımıza kardeş geldi: Hayatımıza ikinci kızımız girdi, çok yakında 4 yaşında olacak ve Eylül'de okula başlıyor. İki kız kardeş her geçen gün birbirlerinin değişen hallerine uyum sağlamaya çalışıyorlar, biz de onlara. 
Richmond bir Türk mahallesi oldu: 10 yıl önce sadece bir iki Türk tanıyordum Richmond'da. Diğer görüştüğüm Türkler Londra'nın farklı bölgelerinde yaşıyorlardı. Oysa şimdi Richmond'da her ortamda buraya yeni yerleşen  bir Türk aileyle tanışmak mümkün.
Kızımız okulundaki tek Türk çocuktu. Şimdi 20'ye aşkın Türk çocuk var okulda. Eskiden çok üzülürdüm onun ana dilini bizden başka kimseyle konuşamadığına, şimdi Türkçe konuşabildiği her yaş grubundan bir sürü arkadaşı var. Bu çok mutluluk verici. Aynı şekilde bizim için de öyle; evimizin sokağında bile Türk komşularımız var. Mantılar, börekler, reçeller elden ele dolaşıyor, memleketin güzel dostlukları, kokuları paylaşılarak büyüyor.

Bunlar hep güzel gelişmeler, değişimler ama başka şeyler de değişti burada 10 yılda. Çok olumlu olmasa da; burada yer vermek istiyorum.
Brexit: Yabancılara kucak açan, kültür çeşitliliği ve zenginliğinden beslenen bir ülke olarak bilindi Britanya Adası. Kendi içinde bile İskoç, Galler, İngiliz farklılıklarını özümsemiş parlamentolarına taşımış, demokrasi geleneği oturmuş bir ülke. Yabancılara da aynı bakış açısıyla yaklaşımı burayı hep cazip kıldı tüm dünyaya. Bu nedenle hiç yabancılık hissi yaşamadım burada ilk yıllarımda. Ailemi, arkadaşlarımı, işimi, ülkemin havasını özledim; yalnızlık çektim ama her defasında bu ülkenin sistematik olarak farklıları hazmetme ve ondan beslenme güdüsüne şahit oldum ve bunu hayranlıkla izledim -ta ki 23 Haziran 2016'ya kadar.
                                       
Dünya değişti 10 yılda burası değişmez mi? Kimsenin aklına hayaline gelmeyecek olan Brexit çılgınlığı yaşandı bu değişim dalgasıyla. Öncesinde usul usul kokusu gelmeye başlamıştı aslında. Yaşlı insanların gözlerinde tahammülsüz bakışı görmeye başlamıştım ben. Bir keresinde, referandum öncesinde, dışarıda o olumsuz havayı koklayıp da  eve gelip  "Brexit, evet çıkacak" dediğimi hatırlarım eşime.

Birden değişti ülkenin siyasi iklimi.  Evet her zaman çekingen bir yaklaşımı vardı Birtanya'nın Avrupa Birliği'ne. Hep ayrı bir statü hem ayrı bir koşul vardı ilişkiyi düzenleyen ama ayrılma noktasına gelineceğini sanırım kimse düşünemezdi. Ve geldi çattı Brexit. Britanya vatandaşı olmamanın belirsizlik çıkardığı, Avrupa Birliği vatandaşı olmanın ikinci sınıf vatandaşlık hissi yarattığı bir döneme girdi ülke. Bir bilinmezlik sardı devletin tüm organlarını ve doğal olarak ülkenin insanlarını.

Bu süreçte daha ilginç olanı ise hiç ummadığımız insanların Brexit lehine oy verdiğini öğrenmekti. Doğma büyüme Britanya vatandaşı olmayıp kendisi de buraya göçmen olarak gelip yerleşen ama kendinden sonra gelen insanları burada istemeyen bakış açısı şaşırtıcı oldu bizim için.

Artık biraz da olsa aralandı o kaos, kabullenildi "yeni Britanya". Şimdi hepimiz uyum sağlamaya çalışıyoruz yeni gelişmelere ve gelecek olanlara.
Sağlık sistemi-NHS: Grip ve soğuk algınlıklarında son çare olarak antibiyotikle tedavi Türkiye'den buraya yerleşen herkes için bir şok etkisi yaratıyor. Türkiye'deki özel hastanelerde hemen antibiyotik alabilmenin veya ultrason çektirebilmenin iyi bir tedavi yöntemi olduğu düşünen bir sistemden çıkıp buraya uyum sağlamak kolay değil gerçekten. Biz de aynı süreçten geçtik. Kızımız ateşten çok çekti. İlk yıllarda bu sistemin ilkel bulduğum bir sürü tedavi yöntemini tüketmek durumunda kaldık ama 10 yılın sonunda baktığımda takdir ettiğim çok yönü olduğunu görüyorum.
Biz devlet sağlık hizmetinden çok fayda gördük bu ülkede. Hepimiz en az bir kere acil durumda ambülansla hastaneye kaldırılıp birinci sınıf hizmet aldık devlet hastanesi şartlarında. O yüzden devlet sağlık sisteminin çok iyi olduğunu söyleyebilirim. Ancak 10 yıl içinde pek çok şey değişti. Özellikle Brexit sonrası eskiden ücretsiz alınan pek çok ilaç ücretli oldu. Hastanelerde doktor sayısı azaldı. Bekleme süreleri, hastanede yer bulmak, ameliyat tarihleri vs hepsinde gecikme oluşmaya başladı. Bunun yansımaları da olumsuz sonuçlar doğurdu tabi ki.  Independent'da belirtildiğine göre 2018'ın ilk 7 ayında diğer senelerde aynı dönemdeki ölüm sayısından 10.000 daha fazla insan ölmüş Britanya'da. Bu konuda devlet yetkililerinden çok net bir açıklama olmasa da sağlık ve sosyal yardım sisteminin mali desteğinde kısıtlamaya gidilmesinin bunun en büyük nedenlerinden biri olduğu düşünülüyor. 
Evsizlerin Durumu: Evsiz sayısında artış var. 10 yıl once Richmond'da sokakta yaşayan insan görmek mümkün değildi. Oysa bugün her geçen gün, ayrı noktalarda, birbirinden farklı, evsiz, sokaklarda uyuyan insan görüyorum. Bu durum bir tesadüf değil, tüm İngiltere'de bu anlamda bir artış var. Guardian gazetesinin haberine gore son 7 yılda her sene artmış bu rakam. Ayrıca hala gerçek sayının bilinmediği düşünülüyor. Evsizlerin en çok olduğu Londra'da bu rakam 2016-2017 aralığında 18% artmış. Bunun en büyük nedeni olarakta son yıllarda sağlık ve sosyal yardım kuruluşlarına ayrılan bütçenin daralması olarak görülüyor.

Gerek NHS gerek evsizlerin durumu Brexit ile daha da kötüleyecek bu bir gerçek. Devlet okullarında da imkanlar çok kısıtlı artık. Okul Aile Birlikleri ne şekilde ne tür aktiviteler yapsak da ailelerden fon yaratsak derdindeler. Okulların kütüphaneleri bu paralarla yenileniyor, çatılar bu paralarla onarılıyor vs. Brexit sonrası hiçbir devlet kurumunda işler eskisi gibi olmayacak orası kesin.
Çok mu karamsar oldum? Bir de Türkiye'yle paralel bir gözlemim var buraya ilişkin onu da söylemek istiyorum. 10 yıldır burada yaşıyor olmak gerçekten insanı "biraz" buralı yapıyormuş, çünkü eskiden gözüme batmayan bir sürü şey de batıyor artık. Bugün belediye meclis seçimleri var İngiltere'de. Aylardır bekleyen tüm yol yapım çalışmaları şu son 1 ay içinde yapıldı ve yapılıyor nedense. Türkiye'de yaşadığım süre içinde hep bitmeyen yol çalışmaları vardı, özellikle seçimler öncesinde hız kazanırlardı. İnanın burada da durum aynı, her taraf bir şantiye adeta. Seçmenler de hiç anlamıyor olan biteni sanki... Komik demek istiyorum ama değil biliyorum.
Özetlemek gerekirse; bu 10 yılda bizim ailemiz büyüdü, iki memleket sahibi olduk ve de biraz İngilizleştik. Bu arada dünya da durmadı yerinde, hem gerçek iklim hem siyasi iklim değişti. Yaşadığımız yer daha bir Türkleşti belki ama ülke daha az yabancı sever, daha az farklılıkları kucaklar oldu. Yeni Richmond'ı daha çok sevdiysem de,  eski Britanya'nın o öğretici, kucaklayıcı tavrını daha çok özlüyorum sanırım. Bu belirsiz, bilinmez, kafası karışık hali bir toz bulutu gibi yok olur umarım, sonra da salınarak diğer kafası karışık iklimlere ulaşır ve onları da dağıtır.
Nice 10 yıllara o zaman! Hayatımızda olan ve olacak yeni güzel insanlara, ılımlı iklimlere, barış dolu mutlu ve umutlu geleceğe!