Bir bahar gününde ayrıldık
İstanbul'dan. Doğma büyüme oralı olmasakta herkesi bağrına bastığı gibi bizi de
bağrına basmıştı o. Kültür çeşitliliği, rengi, karmaşası ile memleket İstanbul
olmuştu bizim için de. Ailemizi, arkadaşlarımızı, işimizi ve kurulu düzenimizi,
bırakarak yeni bir maceraya doğru yola çıktık, bir zaman önce, geçen hafta
bu günlerde. Dünkü gibi kah kapkara kararıp şakır şakır yağan, kah ışıl ışıl
güneşli olan günlerden değildi; genelde olduğu gibi gri ve karanlık bir Nisan
günüydü Londra'da. Kucağımda 14 aylık kızım, yanımda eşim kalktık geldik
buralara.
Geçen hafta 10 yıl oldu. İki yıl diye geldik
ama ikinci memleket oldu burası bize. 10 yıldır aynı mahallede yaşıyoruz
Londra'da. İkinci evimizdeyiz ama uzaklaşmadık ilk geldiğimiz noktadan; aynı
bakkaldan süt alıyoruz, aynı otobüs durağında iniyoruz hala. Herşey hep aynı
gibi görünse de uzaktan, burada da değişiyor bir şeyler, daha yavaş da
olsa. 10 yıl bunu görmek için yeterli
bir süre. Sizlerle paylaşmak isterim bunları, neler değişti bizde ve buralarda
10 yılda.
İngiltere'nin havası: İlk geldiğimiz senelerde havanın sürekli
yağması, kapalı ve soğuk olması beni çok üzüyordu. Gerçi o yıllarda kışlar karlı, yazlar da gerçekten serin oluyordu.
Oysa son yıllarda kar neredeyse yok oldu (bu yıl dışında) ve yazları da
gerçekten yaza yaraşır günler yaşıyoruz. Değişim var iklimde ama bu küresel
ısınma kaynaklı olsa gerek çünkü havalar tüm dünyada dengesini yitirmiş gibi.
Aslında asıl değişen biz olduk; biraz İngilizleştik
galiba. İngiltere'nin havası artık bizi
mutsuz edemiyor çünkü minicik bir güneşle mutlu olmayı öğrendik. Güneş açınca
tüm işleri bırakıp güneşlenmeye koşuyoruz ve anladık ki güneş çıktığında
İngiltere'den güzel ve keyifli bir yer yok.
Bebeğimiz büyüdü: Buraya bebek
olarak gelen kızımız büyüdü, 11 yaşında artık. Büyük aileli, yardımcılı,
bakıcılı hayatımızdan çıkıp, benimle göz göze diz dize geçirdiği bir hayata
transfer oldu. Eylül ayında ortaokula başlıyor.
Kızımıza kardeş geldi: Hayatımıza
ikinci kızımız girdi, çok yakında 4 yaşında olacak ve Eylül'de okula başlıyor.
İki kız kardeş her geçen gün birbirlerinin değişen hallerine uyum sağlamaya
çalışıyorlar, biz de onlara.
Richmond bir Türk mahallesi oldu:
10 yıl önce sadece bir iki Türk tanıyordum Richmond'da. Diğer görüştüğüm
Türkler Londra'nın farklı bölgelerinde yaşıyorlardı. Oysa şimdi Richmond'da her ortamda
buraya yeni yerleşen bir Türk aileyle
tanışmak mümkün.
Kızımız okulundaki tek Türk çocuktu. Şimdi 20'ye aşkın Türk
çocuk var okulda. Eskiden çok üzülürdüm onun ana dilini bizden başka
kimseyle konuşamadığına, şimdi Türkçe konuşabildiği her yaş grubundan bir sürü
arkadaşı var. Bu çok mutluluk verici. Aynı şekilde bizim için de öyle; evimizin
sokağında bile Türk komşularımız var. Mantılar, börekler, reçeller elden ele
dolaşıyor, memleketin güzel dostlukları, kokuları paylaşılarak büyüyor.
Bunlar
hep güzel gelişmeler, değişimler ama başka şeyler de değişti burada 10 yılda.
Çok olumlu olmasa da; burada yer vermek istiyorum.
Brexit: Yabancılara kucak açan,
kültür çeşitliliği ve zenginliğinden beslenen bir ülke olarak bilindi Britanya Adası. Kendi
içinde bile İskoç, Galler, İngiliz farklılıklarını özümsemiş parlamentolarına
taşımış, demokrasi geleneği oturmuş bir ülke. Yabancılara da aynı bakış
açısıyla yaklaşımı burayı hep cazip kıldı tüm dünyaya. Bu nedenle hiç
yabancılık hissi yaşamadım burada ilk yıllarımda. Ailemi, arkadaşlarımı, işimi,
ülkemin havasını özledim; yalnızlık çektim ama her defasında bu ülkenin
sistematik olarak farklıları hazmetme ve ondan beslenme güdüsüne şahit oldum ve
bunu hayranlıkla izledim -ta ki 23 Haziran 2016'ya kadar.
Dünya değişti 10 yılda burası
değişmez mi? Kimsenin aklına hayaline gelmeyecek olan Brexit çılgınlığı yaşandı
bu değişim dalgasıyla. Öncesinde usul usul kokusu gelmeye başlamıştı aslında.
Yaşlı insanların gözlerinde tahammülsüz bakışı görmeye başlamıştım ben. Bir
keresinde, referandum öncesinde, dışarıda o olumsuz havayı koklayıp da eve gelip
"Brexit, evet çıkacak" dediğimi hatırlarım eşime.
Birden
değişti ülkenin siyasi iklimi. Evet her
zaman çekingen bir yaklaşımı vardı Birtanya'nın Avrupa Birliği'ne. Hep ayrı bir
statü hem ayrı bir koşul vardı ilişkiyi düzenleyen ama ayrılma noktasına
gelineceğini sanırım kimse düşünemezdi. Ve geldi çattı Brexit. Britanya
vatandaşı olmamanın belirsizlik çıkardığı, Avrupa Birliği vatandaşı olmanın
ikinci sınıf vatandaşlık hissi yarattığı bir döneme girdi ülke. Bir
bilinmezlik sardı devletin tüm organlarını ve doğal olarak
ülkenin insanlarını.
Bu süreçte daha ilginç olanı ise hiç ummadığımız
insanların Brexit lehine oy verdiğini öğrenmekti. Doğma büyüme Britanya
vatandaşı olmayıp kendisi de buraya göçmen olarak gelip yerleşen ama kendinden
sonra gelen insanları burada istemeyen bakış açısı şaşırtıcı oldu bizim için.
Artık biraz da olsa aralandı
o kaos, kabullenildi "yeni Britanya". Şimdi hepimiz uyum sağlamaya
çalışıyoruz yeni gelişmelere ve gelecek olanlara.
Sağlık sistemi-NHS: Grip ve soğuk
algınlıklarında son çare olarak antibiyotikle tedavi Türkiye'den buraya
yerleşen herkes için bir şok etkisi yaratıyor. Türkiye'deki özel hastanelerde
hemen antibiyotik alabilmenin veya ultrason çektirebilmenin iyi bir tedavi
yöntemi olduğu düşünen bir sistemden çıkıp buraya uyum sağlamak kolay değil
gerçekten. Biz de aynı süreçten geçtik. Kızımız ateşten çok çekti. İlk yıllarda
bu sistemin ilkel bulduğum bir sürü tedavi yöntemini tüketmek durumunda kaldık
ama 10 yılın sonunda baktığımda takdir ettiğim çok yönü olduğunu görüyorum.
Biz devlet sağlık hizmetinden çok
fayda gördük bu ülkede. Hepimiz en az bir kere acil durumda ambülansla
hastaneye kaldırılıp birinci sınıf hizmet aldık devlet hastanesi şartlarında. O
yüzden devlet sağlık sisteminin çok iyi olduğunu söyleyebilirim. Ancak 10 yıl
içinde pek çok şey değişti. Özellikle Brexit sonrası eskiden ücretsiz alınan
pek çok ilaç ücretli oldu. Hastanelerde doktor sayısı azaldı. Bekleme süreleri,
hastanede yer bulmak, ameliyat tarihleri vs hepsinde gecikme oluşmaya başladı.
Bunun yansımaları da olumsuz sonuçlar doğurdu tabi ki. Independent'da belirtildiğine göre 2018'ın
ilk 7 ayında diğer senelerde aynı dönemdeki ölüm sayısından 10.000 daha fazla
insan ölmüş Britanya'da. Bu konuda devlet yetkililerinden çok net bir açıklama
olmasa da sağlık ve sosyal yardım sisteminin mali desteğinde kısıtlamaya
gidilmesinin bunun en büyük nedenlerinden biri olduğu düşünülüyor.
Evsizlerin Durumu: Evsiz
sayısında artış var. 10 yıl once Richmond'da sokakta yaşayan insan görmek mümkün
değildi. Oysa bugün her geçen gün, ayrı noktalarda, birbirinden farklı, evsiz,
sokaklarda uyuyan insan görüyorum. Bu durum bir tesadüf değil, tüm İngiltere'de
bu anlamda bir artış var. Guardian gazetesinin haberine gore son 7 yılda her
sene artmış bu rakam. Ayrıca hala gerçek sayının bilinmediği düşünülüyor.
Evsizlerin en çok olduğu Londra'da bu rakam 2016-2017 aralığında 18% artmış.
Bunun en büyük nedeni olarakta son yıllarda sağlık ve sosyal yardım
kuruluşlarına ayrılan bütçenin daralması olarak görülüyor.
Gerek NHS gerek evsizlerin durumu
Brexit ile daha da kötüleyecek bu bir gerçek. Devlet okullarında da imkanlar
çok kısıtlı artık. Okul Aile Birlikleri ne şekilde ne tür aktiviteler yapsak da
ailelerden fon yaratsak derdindeler. Okulların kütüphaneleri bu paralarla
yenileniyor, çatılar bu paralarla onarılıyor vs. Brexit sonrası hiçbir devlet
kurumunda işler eskisi gibi olmayacak orası kesin.
Çok mu karamsar oldum? Bir de
Türkiye'yle paralel bir gözlemim var buraya ilişkin onu da söylemek istiyorum.
10 yıldır burada yaşıyor olmak gerçekten insanı "biraz" buralı
yapıyormuş, çünkü eskiden gözüme batmayan bir sürü şey de batıyor artık. Bugün
belediye meclis seçimleri var İngiltere'de. Aylardır bekleyen tüm yol yapım
çalışmaları şu son 1 ay içinde yapıldı ve yapılıyor nedense. Türkiye'de
yaşadığım süre içinde hep bitmeyen yol çalışmaları vardı, özellikle seçimler
öncesinde hız kazanırlardı. İnanın burada da durum aynı, her taraf bir şantiye
adeta. Seçmenler de hiç anlamıyor olan biteni sanki... Komik demek istiyorum ama
değil biliyorum.
Özetlemek gerekirse; bu 10 yılda
bizim ailemiz büyüdü, iki memleket sahibi olduk ve de biraz İngilizleştik. Bu
arada dünya da durmadı yerinde, hem gerçek iklim hem siyasi iklim değişti. Yaşadığımız
yer daha bir Türkleşti belki ama ülke daha az yabancı sever, daha az
farklılıkları kucaklar oldu. Yeni Richmond'ı daha çok sevdiysem de, eski Britanya'nın o öğretici, kucaklayıcı tavrını
daha çok özlüyorum sanırım. Bu belirsiz, bilinmez, kafası karışık hali bir toz
bulutu gibi yok olur umarım, sonra da salınarak diğer kafası karışık iklimlere
ulaşır ve onları da dağıtır.
Nice 10 yıllara o zaman!
Hayatımızda olan ve olacak yeni güzel insanlara, ılımlı iklimlere, barış
dolu mutlu ve umutlu geleceğe!