12 yaşında bir kız çocuğu var
bizim evde. Londra'da büyüyen, bizimle evde ağırlıklı olarak Türkçe konuşan ama
asıl ait hissettiği dünyada kendini İngilizce ifade eden ergenlik yolunda bir
kız çocuğu. Türkçe konuşurken ürkek,
İngilizce konuşurken ise güçlü, güvenli bir küçük genç kız. O küçükken
çok endişe ederdim Türkçe öğrenemeyecek ve konuşamayacak diye. Bu nedenle çok
özen gösterdim onunla hep ana dilimiz olan Türkçe konuşmaya. O da çok çabaladı
ve şimdi, aksan olarak Türkiye'de büyümediği fark edilse de, iyi bir Türkçesi
var.
Çocuk büyüyünce onunla yaşanan
sıkıntılar da boyut değiştiriyor. Bebekken yemesi, uykusu endişe kaynağı iken
ergenlikte sınır koyma ve iletişimi güçlü tutma çabası ağırlık kazanıyor. Biz
de bu iki konu üzerine yoğunlaşmış olarak geçiriyoruz günlerimizi kızımla. Kimi
günler başarılı, kimi günler ise yenik düşmüş hissediyorum kendimi. En çok
iletişim kısmı zorluyor sanki. Aradaki yıllara, kuşak farkına, farklı eğitim
sistemi ve başka bir ülkede büyüme tecrübesine bir de -daha önce hiç
düşünmediğim- dil bariyeri ekleniyor. Sonuç olarak birbirimizi bazen gerçekten
anlayamıyoruz.
İletişimde birbirini anlamaya
çalışma isteği esas olmalı; elbette sadece çocuklarımızla değil hayatımızın her
alanında böyle bu. Beni son dönemde en çok şaşırtan dil engeli kaynaklı iletişim sorunları; en azından bu yazının konusu bu. O nedenle bu konuda bir
iki örneği paylaşmak istiyorum burada. Bunlardan biri "silly"
kelimesi. Bu kelimenin İngilizce'de kullanımının bizim dilimizde tam karşılığı
yok. Türkçe'de "aptal" anlamına gelir ve anneye babaya söylenmez ama
İngilizce'de daha çok "saçma saçma davranan kişi veya şey" anlamına
geliyor ve günlük yaşamda rahatlıkla kullanılabiliyor. Kızım küçükken bana
"silly mummy" dediğinde önce şöyle bir durup sonra da ona bu
kullanımın saygısız bir ifade olduğunu anlattığımı hatırlıyorum. Ancak İngiltere'de yaşadığımız süre uzadıkça buradaki kullanımını biz de benimsedik, artık rahatsız etmiyor. İngilizce oldukça kibar bir dil ve bir istek ifade
etmek istendiğinde daha da kibar bir kullanıma giriyor. Söz gelimi "would
you please move out of my way", "lütfen yolumdan çekilir misin"
anlamına geliyor. Oysa zaman kısıtlıysa ve acele bir durum varsa "çekil
yolumdan çekil, çekil" gayet rahat kullanılabilir Türkçe'de ve kaba bir söylem
değildir. Ancak kızımın bu ve bunun gibi kullanımların kaba olduğunu düşündüğü
ve "lütfen" dememiz gerektiğini dile getirdiği bir sürü durum var.
Aynı şekilde, söz gelimi, yemek yerken "tabağını versene"
dediğimizde "lütfen" diye bizi
uyardığı çoktur. Bunlar aklıma gelen ilk
örnekler. Daha karmaşık anlatımların yer aldığı bir sürü diyalog geçiyor
aramızda her gün. Bazen bu karmaşık diyalog anlarında tıkanıyoruz ve ben de
kavrayamıyorum sorunun ne olduğunu ve bir çıkmaza giriyor konuşmamız. Hatta
çoğu zaman duruma açıklık getirmek için kendimi onunla İngilizce konuşuyor buluyorum. Onca yıl
Türkçe konuşarak kızımda koruduğum ve geliştirdiğim ana dilimiz kenardan göz
kırpıyor bana adeta. Oysa kendi kendime kalıp
olayı irdeleme şansım olduğunda pek çok durumda sorunun ne olduğunu anlıyor ve
gidip onunla konuşuyorum. Anlaşmazlığın dilden kaynaklandığını anladığım
durumlarda ise birbirimizi bu nedenden yanlış anladığımızı ona anlatıyorum.
Bazen de benim ne demek istediğimi
İngilizce olarak tekrar ifade ediyorum. İşe yarıyor, en azından şimdilik.
En büyük iletişim çıkmazlarının
hayatın çok hızlı aktığı, çoğu zaman düşünmeye fırsat bile bulamadığımız, ama
hareket halinde olmamız veya hızlı karar almamız gereken anlarda yaşandığını
gözlemliyorum. Tüm ilişkilerde geçerli bu, sadece ebeveyn çocuk ilişkisinde
değil. Bu gibi durumlarda sakinleşip, olayın üstünden geçip, sıkıntının nereden
kaynaklandığını anlamaya çalışmak çok değerli bence. Oysa ergen yaş grubu için
bu olacak bir şey değil tabii ki; sabır ve odaklanmanın hayli azaldığı bir dönem
içinden geçiyorlar çünkü. İş yine biz ebeveynlere düşüyor. Sakince olayı
irdeleyip birbirimizi anlamaya çalışınca sorun bir oranda çözülebiliyor.
Birbirimizi dinlemeye çaba gösterdikçe anlamak da kolaylaşıyor. Sabırsız,
tahammülsüz davranışlar çocuklara da kötü örnek oluyor ve günlük yaşamda çok
çabuk kalıplaşıp yerini buluyor. O nedenle iletişime çaba göstermez davranışlar
alışkanlığa dönüşerek hayatımızı yönetmeye başlamadan önce doğru metotlarla
çocuğumuzla iletişimimizi güçlendirmemiz gerekiyor. Arada onların kendini
"kazanan" hissetmelerinde bir zarar yok, en nihayetinde sağlıklı ilişkinin kazanması amaç olmalı diye
düşünüyorum.
Birbirimizi anlamamız için en
gerekli araç olan iletişimin değerli varlıklarımızla aramızda engel
oluşturmamasını diliyorum. Bunun için bol sabır ve anlayış gerekiyor. Kolay
değil biliyorum ama olamayacak da bir şey değil. Güçlü iletişimli, mutlu günler
diliyorum. Sevgilerimle.
*Resim
https://www.focusonthefamily.com/parenting/teens/conflict-with-your-teen/unhealthy-ways-to-argue
adresinden alınmıştır.