13 Şubat 2019 Çarşamba

Çocuğum Beni Gerçekten Anlıyor Mu?


Image result for teenager arguing with parents


12 yaşında bir kız çocuğu var bizim evde. Londra'da büyüyen, bizimle evde ağırlıklı olarak Türkçe konuşan ama asıl ait hissettiği dünyada kendini İngilizce ifade eden ergenlik yolunda bir kız çocuğu. Türkçe konuşurken ürkek,  İngilizce konuşurken ise güçlü, güvenli bir küçük genç kız. O küçükken çok endişe ederdim Türkçe öğrenemeyecek ve konuşamayacak diye. Bu nedenle çok özen gösterdim onunla hep ana dilimiz olan Türkçe konuşmaya. O da çok çabaladı ve şimdi, aksan olarak Türkiye'de büyümediği fark edilse de, iyi bir Türkçesi var. 
Çocuk büyüyünce onunla yaşanan sıkıntılar da boyut değiştiriyor. Bebekken yemesi, uykusu endişe kaynağı iken ergenlikte sınır koyma ve iletişimi güçlü tutma çabası ağırlık kazanıyor. Biz de bu iki konu üzerine yoğunlaşmış olarak geçiriyoruz günlerimizi kızımla. Kimi günler başarılı, kimi günler ise yenik düşmüş hissediyorum kendimi. En çok iletişim kısmı zorluyor sanki. Aradaki yıllara, kuşak farkına, farklı eğitim sistemi ve başka bir ülkede büyüme tecrübesine bir de -daha önce hiç düşünmediğim- dil bariyeri ekleniyor. Sonuç olarak birbirimizi bazen gerçekten anlayamıyoruz.
İletişimde birbirini anlamaya çalışma isteği esas olmalı; elbette sadece çocuklarımızla değil hayatımızın her alanında böyle bu. Beni son dönemde en çok şaşırtan dil engeli kaynaklı iletişim sorunları; en azından bu yazının konusu bu. O nedenle bu konuda bir iki örneği paylaşmak istiyorum burada. Bunlardan biri "silly" kelimesi. Bu kelimenin İngilizce'de kullanımının bizim dilimizde tam karşılığı yok. Türkçe'de "aptal" anlamına gelir ve anneye babaya söylenmez ama İngilizce'de daha çok "saçma saçma davranan kişi veya şey" anlamına geliyor ve günlük yaşamda rahatlıkla kullanılabiliyor. Kızım küçükken bana "silly mummy" dediğinde önce şöyle bir durup sonra da ona bu kullanımın saygısız bir ifade olduğunu anlattığımı hatırlıyorum. Ancak İngiltere'de yaşadığımız süre uzadıkça buradaki kullanımını biz de benimsedik, artık rahatsız etmiyor. İngilizce oldukça kibar bir dil ve bir istek ifade etmek istendiğinde daha da kibar bir kullanıma giriyor. Söz gelimi "would you please move out of my way", "lütfen yolumdan çekilir misin" anlamına geliyor. Oysa zaman kısıtlıysa ve acele bir durum varsa "çekil yolumdan çekil, çekil" gayet rahat kullanılabilir Türkçe'de ve kaba bir söylem değildir. Ancak kızımın bu ve bunun gibi kullanımların kaba olduğunu düşündüğü ve "lütfen" dememiz gerektiğini dile getirdiği bir sürü durum var. Aynı şekilde, söz gelimi, yemek yerken "tabağını versene" dediğimizde  "lütfen" diye bizi uyardığı çoktur.  Bunlar aklıma gelen ilk örnekler. Daha karmaşık anlatımların yer aldığı bir sürü diyalog geçiyor aramızda her gün. Bazen bu karmaşık diyalog anlarında tıkanıyoruz ve ben de kavrayamıyorum sorunun ne olduğunu ve bir çıkmaza giriyor konuşmamız. Hatta çoğu zaman duruma açıklık getirmek için kendimi onunla  İngilizce konuşuyor buluyorum. Onca yıl Türkçe konuşarak kızımda koruduğum ve geliştirdiğim ana dilimiz kenardan göz kırpıyor bana adeta.  Oysa kendi kendime kalıp olayı irdeleme şansım olduğunda pek çok durumda sorunun ne olduğunu anlıyor ve gidip onunla konuşuyorum. Anlaşmazlığın dilden kaynaklandığını anladığım durumlarda ise birbirimizi bu nedenden yanlış anladığımızı ona anlatıyorum. Bazen de benim ne demek istediğimi  İngilizce olarak tekrar ifade ediyorum. İşe yarıyor, en azından şimdilik.
En büyük iletişim çıkmazlarının hayatın çok hızlı aktığı, çoğu zaman düşünmeye fırsat bile bulamadığımız, ama hareket halinde olmamız veya hızlı karar almamız gereken anlarda yaşandığını gözlemliyorum. Tüm ilişkilerde geçerli bu, sadece ebeveyn çocuk ilişkisinde değil. Bu gibi durumlarda sakinleşip, olayın üstünden geçip, sıkıntının nereden kaynaklandığını anlamaya çalışmak çok değerli bence. Oysa ergen yaş grubu için bu olacak bir şey değil tabii ki; sabır ve odaklanmanın hayli azaldığı bir dönem içinden geçiyorlar çünkü. İş yine biz ebeveynlere düşüyor. Sakince olayı irdeleyip birbirimizi anlamaya çalışınca sorun bir oranda çözülebiliyor. Birbirimizi dinlemeye çaba gösterdikçe anlamak da kolaylaşıyor. Sabırsız, tahammülsüz davranışlar çocuklara da kötü örnek oluyor ve günlük yaşamda çok çabuk kalıplaşıp yerini buluyor. O nedenle iletişime çaba göstermez davranışlar alışkanlığa dönüşerek hayatımızı yönetmeye başlamadan önce doğru metotlarla çocuğumuzla iletişimimizi güçlendirmemiz gerekiyor. Arada onların kendini "kazanan" hissetmelerinde bir zarar yok, en nihayetinde  sağlıklı ilişkinin kazanması amaç olmalı diye düşünüyorum.
Birbirimizi anlamamız için en gerekli araç olan iletişimin değerli varlıklarımızla aramızda engel oluşturmamasını diliyorum. Bunun için bol sabır ve anlayış gerekiyor. Kolay değil biliyorum ama olamayacak da bir şey değil. Güçlü iletişimli, mutlu günler diliyorum. Sevgilerimle.



*Resim https://www.focusonthefamily.com/parenting/teens/conflict-with-your-teen/unhealthy-ways-to-argue adresinden alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder