24 Kasım 2020 Salı

Mucize Öğretmenler

 



Özgür düşünceleri ile merakımızı uyandıran, sevgi ve sabırla öğretmekten sıkılmayan, kendi hayatları ve ilkeleriyle bize ilham kaynağı olan tüm öğretmenlerin günü kutlu olsun. Ne mutlu size ki artık yetişkin olmuş olsalar bile her birinizi sevgi ve hayranlıkla hatırlayan yüzlerce büyümeyen çocuk var. Öğretmenler gününüz kutlu olsun!







22 Temmuz 2020 Çarşamba

                                          


Yasalara uyulmayan bir düzende bu sözleşme imzalansa ne işe yarar bilinmez ama şiddete karşı bir sürü düzenleme getirmesi ve kadınlar için şiddete maruz kaldıklarında bir alternatif yaratması açısından çok önemli bence. Yasalara gücümüz yetmiyorsa ve sistem çürümüşse ne yapacağız peki? O zaman en büyük iş ebeveynlere düşüyor. Çocuklarımızı yetiştirirken insanı sevmeyi öğreteceğiz. Sevmekten kasıtın da o insanın canına ve insanlık haklarına saygı duymanın olduğunun altını çizeceğiz. Erkekleri maçoluktan uzak, kızları kendi kendine yetebilen ve şiddeti ‘sevgi adına bile olsa’ kabul etmeme yolunda yetiştirip bu konuları çokça konuşarak o ölçüde farkındalık yaratacağız. Bir şeyler değişecekse eğer bu şekilde değişecek. İnanıyorum ki dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlayacak herşey.

19 Haziran 2020 Cuma

Ihlamur Kokusu


Bu ıhlamur çiçeği geçen günkü yürüyüşten sonra evime konuk oldu. Toplamda belki 10’u bulmayan ağacın baş döndürücü kokusu tüm parkı etkisi altına almıştı ama şu kadarcığı bile bizim evin kaç gündür mis gibi kokmasına yetti. Ihlamur bilinmiyor burada, bizim gibi çayını yapmıyorlar, kokusuna da benim gösterdiğim tepkiyi göstermiyorlar. Doğanın tüm iyileştirici güçlerine ihtiyaç duyduğum şu günlerde bu koku benim ruhuma çok iyi geldi. Hepsini toplayasım,kovanoza koyup ara ara şifa niyetine koklayasım var. 



10 Mayıs 2020 Pazar

Annelik


Sevdiklerimizden uzak kaldığımız şu olağanüstü günlerde her özel gün daha da derin hissediliyor sanki. Tüm özel günler arasında ise anneler gününün yeri çok ayrı. Anneler her evladın hassas noktası. Ya onarılamaz büyük yaralar içeriyor annelerle ilişkiler, ya da yeri doldurulamaz bir sevgi.

Annelik özverili bir iş; doğurmak herkesi anne yapıyor belki ama gerçek annelik doğurmakla olmuyor. Bir canlıyı kendi varlığından daha çok seven, her koşulda onun yanında olmaya devam eden, kendi doğurmamış olsa bile birilerine annelik yapan, yüreğinde anne şefkatini besleyen,  anneliği hak eden herkesin anneler günü kutlu olsun. Sonsuzluğa ulaşan tüm vefalı anneleri de saygıyla anıyorum.

23 Nisan 2020 Perşembe

Çocuk Bayramı


Çocuklar ve bayramlar birbirinden ayrılamaz. Eğer o bayram bir de çocuk bayramı ise anıları tükenmek bilmez. Çocukluğumun her 23 Nisan’ında okulumuzdaki çocuk balosuna gider arkadaşlarımızla dans eder, eğlenirdik. Her 23 Nisan o baloyla bizim için daha da özel olurdu.O balolardan bir tanesinde sahneye çıkıp şarkı söylemiştim.  O dönemin çok sevilen “Küçük Kız” şarkısıydı. Bu resim o günden  ağabeyimle dans ederken. Sahnedeki resmimi bulamadım. Hala çok severim şarkı söylemeyi. O anki duygularım şu an gibi hatırımda. Üstünden yıllar geçse de çocukluğumuz bize kendimizle ilgili ne çok şey anlatıyor değil mi? Her çocuk da kendi geleceğiyle ilgili çok şey anlatır. O nedenle çocukların gözlerinin içine bakın, onları dinleyin ve saygı duyun. Onlar bugünün geleceğe aynası. İşte tam da bu nedenden dolayı 23 Nisan çok özel bir bayram. Ama sadece çocuklara armağan edilmiş olduğu için değil, savaştan çıkmış yorgun bir ulusun demokrasiye adımının attırıldığı tarih olduğu için de çok özel bir gün. Bugünü kutlayalım, hem çocuklarımızla hem de bir zamanlar çocuk olan kendimizle! Ve unutmayalım ki her büyük bir gün çocuktu, her çocuk da bir gün büyük olacak...

15 Nisan 2020 Çarşamba

Yaşam ve Ölüm


Umarsızca  şakımasına uyandım bir kuşun, adeta ıslığıyla şarkı söylüyordu. Uzun bir kış olmuştu. Ağzını açan herkesin söylendiği, başına nasıl felaketler geldiğini, kendisi için ne zor günler olduğunu anlattığı bir kış bitmeye çalışıyor ama bitemiyordu. Gün aydınlanmıştı ama daha çok erkendi. Bir ben duyuyordum sanki o kuşu, hem tüm ev halkı de hem sokak uyuyordu hala. Uzak topraklarda başlayan savaş Çin'den sonra Avrupa'ya da sıçrayıp İtalya'da patlak vermişti. Düşman görünmez bir hızla ilerliyordu. Hakkında bin türlü söylenti vardı. İtalya'dan düşmanın nasıl azılı olduğu, insanları nasıl zalimce sevdiklerinden ayırdığı haberleri geldikçe savaş tamtamlarının sesleri daha da bir yükseliyordu. Ne olduğunu bilmediğimiz bir düşmana karşı korunmaya çalışmak oldukça endişe vericiydi. 

İşte böyle bir dönemde, hem anne hem de evlat olmanın ağırlaştığı, gurbetin tam gurbet olarak içime işlediği bir günde, ateşten sırılsıklam, sessizce yatakta kıvrılmış bir şekilde kuşun sesini dinliyordum. Artık uyuyamazdım. Karanlık düşünceler ve bilinmezler uykusundan kuşun ıslığı uyandırmıştı beni. Ben uyurken kış bitmiş de, bahar mı gelmişti  yoksa? Yorgun ve karışık duygu halim dağıldı, ateşten terlemiş bedenimi hissetmez, öksürükten yorulmuş nefesimi duymaz bir halde ayaklandım ve aklımdan geçenleri yazmaya koyuldum. Ne zaman bu hale geldi insanlık? Ne zaman duymaz olduk birbirimizin sesini? Ne zaman doymaz oldu gözler? Ne zaman en yakınımız bu kadar uzak oldu? 

Covid-19 alarmı verilmiş ama okullar kapatılmamıs, evde kal kuralları daha ilan edilmemişti. İş, ev, okul, çocuklar, ödev, yemek, alısveriş sarmalı içinde koşuştururken olayın ciddileşen boyutu gözden kaçıyordu. Teslim tarihine yetiştirmeye calıştığım makale, Covid-19 ihtimalini hiç kondurmadığım ateş ve öksürük, ev işleri ve aile sarmalı içinde boğulmuştum adeta. En son Türkiye'deki Suriyeli göcmenler Ege denizine salındı, Yunan botları onları suda geri çevirmeye çalıştı ve bir sürü masum çocuk ve insan sefil oldu ya işte orada yakalamıştım ben dünya gerçekliğini ve tam da orada kaybolmuştum yine. Artık ötesini görmek de istemedim duymak da! Aylardır Brexit'den başka tek konu konuşulmayan Britanya ortamında "insanlık ölmüş artık, bir hayır gelmez bu dünyadan" diyerek insan olduğumdan utandığımı hatırlıyorum en son. 

Sürekli kendini tekrar eder bir şekilde tarihin sayfaları birer birer aralanırken, pek çok insanlık suçunun nasıl gerçekleşebildiğine, olanlara nasıl müsaade edildiğine akıl erdiremezken yanı başında olanlara göz yuman insanlar dolu ortalık. İşte böyle bir dönemde karşımıza çıktı bu görünmez düşman. Britanya başbakanın "sevdiklerinizi erken kaybetmeye hazır olun" diye açıklama yapması ve aynı günlerde Türkiye'nin Britanya ile uçuşlarını durdurması sevdiklerimize istesek de ulaşamayacağımız gerçeğini yüreğimize mıh gibi oturttu. Sevdiklerimiz orada, biz burada yalnız kaldık. Kafada binbir düşünce ve kötüleyen belirtilerle, doktorla konuşmam sonrasında en nihayetinde Covid-19 olduğuma inanarak (ama test yapma şansım olmadığı için hiçbir zaman emin olamayarak) virüsü aileme bulaştırmamak için kapandığım odamda, kendi kendime iyileşmeye çalışırken, o kuşun sesiyle tekrar umut buldum. Adeta o kuş gibi 'cik, cik' diye aramaları sormaları bitmeyen, çorbadan çikolataya, süte kadar kapıma taşıyan arkadaşlarım ve hızlıca örgütlenen yerel yardım grupları bana moral oldu. Bir yanda korkunç acılar yaşanırken, salgın öncesindeki kutuplaşma ve ayrışma tüm dünyada yerini dayanışma ve bütünleşmeye bıraktı. Tüm bunlar olurken, insanlığın bu yaşadıklarının ne bir ilk ne de son oldugu gerçeği, başımıza gelenlerin -büyük bir talihsizlik olduğu- ama kurtuluşun birimizin değil hepimizin çabasıyla gerçekleşeceği ve bu günler geride kaldığında önemli olanın bu savaşta hangi safta yer aldığımızın olacağını düşünmek yüreğime bir parça su serpti. 

O kuşun umut dolu şarkısı ve dost çorbalarının katkısıyla, ne olduğunu anlamadığım ve belki de hiç bilemeyeceğim, o hastalık bitti. Dışarı ilk çıktığımda üç hafta evden çıkamayan bana ortalığın bir hayalet şehre dönüştüğünü görmek çok üzücü geldi. Kendime gelir gelmez hastalık durumunda yardıma ihtiyacı olan komşulara destek olmak amacıyla bizim sokağın Covid-19 yardım grubunu oluşturdum. Bayağı bir katılım oldu, içim huzur doldu. Ardından gelen birkaç gün Paskalya tatili hepimize iyi geldi. Hastalık, iş, uzaktan eğitim ve moral bozukluğu karmaşasında fazlaca ihmal ettiğim çocuklarımla uzun süredir yapılamayan kurabiyeler, patlatılamayan mısırlar, boyamalar ve filmler eşliğinde tembellik yaptık. Şükür diyerek geçirdiğimiz anlarla dopdolu bir ev tatiliydi. 

İnsanlığın varlığından bu yana yaşanan büyük değişim ve dönüşümlerin başka türlüsüne şahitlik ediyoruz. Bir tarafta ölüm var, diğer tarafta hayatta kalma çabası devam ediyor. Bir şeyler biterken yeni bir şeyler başlıyor. Yeni bir tarih yazılıyor ve biz de bunun bir parçasıyız. Tarihi hep beraber, insanlığın lehine yazma şansımız var; ne dersiniz?  

Resim: Gustav Klimt, Death & Life