2013 sonlanmadan sizlerle Nisan 2013 Paskalya'sında yaptığımız ve çok keyif aldığımız Cornwall gezimizi iki bölüm şeklinde paylaşmak istiyorum:
Paskalya
her sene tüm Hristiyan aleminde kutlanırken tatili kollayanlar için de
güzel bir fırsat oluşturuyor. Okulların aynı dönemde iki hafta tatil olması ve Hayırlı
Cuma (Good Friday) ve Hayırlı Pazar (Good Sunday) sonrasını takip eden Pazartesi günün de tatil olması rutini
bozmak isteyen herkesin bir yerlere kaçmasına neden oluyor. Biz de 2013 Paskalya tatilinin bir haftalık bölümünde İngiltere'nin popular bölgesi Cornwall'a
gidelim istedik. Havalar çok iyi olmasa bile, güzel kumsal
yürüyüşleri yapar, deniz havası alır, baharı karşılar geliriz diye düşündük.
Genelde
otelde kalmayı tercih ederiz ama bu sefer İngilizlerin sıkça tercih ettiği bir yöntemle Penzance'da bir ev kiralayarak www.holidaylettings.co.uk ‘den bir haftalık rezervasyonumuzu yaptık..
İngiltere genelde Nisan ayında yaz
boyunca bulamadığımız ısıya ulaşır ama maalesef bu yıl
oldukça soğuktu. Havadan beklentimizi düşük tutarak, "yağmur yağmasın
gerisi hoş" diyerek hazırlığımızı yaptık. Kızım Dalya'yı yol çok rahatsız
ediyor, onun için aldığımız mide bulantısı giderici ilaçlardan tutun da, ateş
ölçerler, ateş düşürücüler, yürüyüş ayakkabıları, lastik çizmeler, kalın
paltolar, yağmurluklar, hani hava düzelir belki diye t-shirtler, yiyecek birşeyler,
Dalya'nın filmleri, aktiviteler, kalem, boya, resim defteri, bir iki oyuncak, Murat'ın
balık tutma hayalleri için olta, fazla olumlu düşünerek mayolara kadar aldıktan
sonra arabaya yerleşmek bayağı bir zor oldu tabii. Sıcak olmayacağını biliyor olsakta deniz ve tatile çıkma fikri
öyle cazip gelmişti ki, eşya işini biraz abartmıştık galiba.
Neden Cornwall?
Cornwall, Britanya adasının güneybatı ucunda yer alan, batıda ve doğuda Keltik Deniz'i
ile çevrili, kuzeyde Britanya'nın Atlantik Okyanus'una açılan ucu, güneyde
İngiliz Kanal'ı ile doğuda ise Devon bölgesi ile çevrelenmiş, nüfusu 536,000 ve
yüzölçümü 3,563 km2 (1,376 m2) olan, İngiltere'de pek çok tatil noktasını barındıran popüler bir bölge.
Yazın Britanya dışına çıkmak istemeyenler deniz, güneş ve doğadan istifade etmek için burayı tercih ediyorlar. Herkesi memnun edebilecek türde kumsalları, doğası, deniz ürünleri ve bölgeye özgü mutfağı ile oldukça revaçta. Bana göre tek eksiği yeterince güneşi olmaması ama İngiltere’nin güneşiyle barışık olanlar için çok iyi bir alternatif.
Cornwall’a
ilişkin Londra'da tanıdığım herkesin bir hikayesi var. Kimilerinin mutlu çocukluk
anılarına ev sahipliği yapmış, kimileri için gençlik yazlarını ifade
ediyor, kimileri içinde bir emeklilik hayali. Ama Cornwall'u asıl farklı kılan
Keltik tarihi, dili, kültürü, neredeyse 300 mil olan geniş sahil şeriti,
güneşin daha bol ve mevsiminin göreceli olarak daha ılıman olması. Bu durum
balıkçı limanlarının zenginliği, doğa çeşitiliği, görülmeye değer tarihi
kalıntıları, sakin aile kumsallarının yanı sıra her türlü su sporunu mümkün
kılan güçlü dalgaların varlığı, muhteşem yürüyüş parkurları, sıcak kanlı
insanları, deniz ürünleri, Cornish hamur isleri, kaymaklı fudge tatlısı ve
kremalı çayını da kapsayan zengin mutfağı ve yerel efsaneleri ile birleşince Cornwall'un
Britanya Adası'nda, çok özel bir yeri oluyor.
Cornwallular
bu zengin tarih ve doğa güzelliklerinden dolayı kendilerini İngiliz kültüründen ayrı tutuyorlar. Cornwall'a ait herşeyi "Cornish" olarak ifade ediyor ve
İngilizcenin yanısıra kendi dillerini konuşmaya devam ediyorlar.
Cornwall'a Yolculuk:
Toplamda
5-5.5 saat araba yolculuğu ile ulaştık Penzance'a. Sabah erken yola çıkmayı
düşünüyorduk ama Dalya'nın beklenmedik ateşi bizi geciktirdi. İnatçı bir ateş
olduğunu farkedince doktora görünmeden yola çıkmak istemedik. Sürekli bademcik
enfeksiyonundan dertli olan yavrucak için doktorun verdiği antibiyotiği de yanımıza aldık. Yolculuğu ateş
düşürücülerin desteğiyle, arka koltukta, anne kız uyuyarak geçirdik. Akşama
Penzance'a ulaştığımızda kalacağımız evi tahmin ettiğimizden çok daha güzel bulduk. Tam bir dağ evi çizgisinde döşenmiş bir çatı katı dairesiydi ev. Ütü masasından bulaşık makinesi deterjanına
kadar hiç bir eksiği yok; gayet temiz; sıcacık ve kıyıda park etmiş koca
bir gemi olmasa (!) alabildiğine deniz
manzaralı.
1. Gün:
Penzance, Marazion ve St Michael‘s Tepesi:
Güzel
bir gece uykusundan ve de ertesi gün hastalık ve yol yorgunluğunun rehavetini
attıktan sonra ufak bir yürüyüş yaptık Penzance'da. Cornwall'da sahil şeridinde boydan boya yürüyüş yapılabilecek tek yermiş
Penzance (Quay-Newlyn arasında). Bu durum sakin kumsalların varlığı ile birleşince
özellikle çocuklu aileler için çok cazip kılıyormuş burayı.
Havanın
soğuk olacağını biliyorduk ama bu kadarını beklemiyorduk sanırım. Yağış yoktu
ama feci soğuktu. O nedenle daha fazla üşümeden asıl görmek istediğimiz St.
Michael's Tepesi'ne gitmek için Marazion'a doğru yola çıktık.
Marazion'un alabildiğince uzanan çok güzel bir kumsalı var. Ama asıl cazibesi National Trust tarafından korunan St. Michael's Tepesi'ne ulaşılan tek nokta olması. St. Michael's Tepesi'nin kule, kilise ve kalesi deniz seviyesinden 230 feet yükseklikte ve Mazarion Kumsalı'ndan yaklaşık 500 m uzaklıkta. Bu tepeyi görülesi kılan ise gel git etkisiyle suların çekildiği zaman adaya ulaşımın vaktiyle keşişler tarafından yapılan bir taş yol ile gerçekleşmesi. Sular yükseldiğinde taş geçit sular altında kaldığından adaya küçük bir feribot yardımıyla geçiliyor.
Cornwall sahilinde suların yukselip geri çekilmesi neredeyse her gün oluyor, o nedenle gidilecek kumsalın ziyaret tarihindeki gel git saatlerini önceden öğrenmekte fayda var. Her ne kadar hem Dalya hem de ben, o sihirli yoldan geçerek tepeye çıkmayı çok istediysek de, biz kumsalda yürürken sular yükseldiği için bunu yapamadık. Yapabildiğimiz tek şey bu doğa mucizesini ve kararan gri bulutlar arasından bize bakan St. Michael's Tepesi'ni uzaktan seyretmek oldu.
Muhteşem manzara ve gel git mucizesine şahitlik etmek, alabildiğine Marazion kumsalında bata çıka yürümek, Dalya'nın doğa torbasını deniz kabukları ile doldurmak ve sonrasında adaya bakan bir kafede kremalı Cornish çayı içip, tarihi Marazion yollarında keyifli bir yürüyüş yapmak bizi az da olsa teselli etti.
2. Gün:
Minack Tiyatrosu ve Porthcurno Kumsalı:
Ertesi gün havanın ne kadar soğuk olduğunu biliyorduk. Ama önceki günün büyüsüyle, daha toparlanma sürecinde olan ve hatta antibiyotik kullanan çocuğumuzla (!) tüm rüzgara rağmen Minack Tiyatrosu ve Porthcurno Kumsalı'na gittik. Murat'ın Dalya'yı uçurma-düşürme endişelerine rağmen taaa oralara gelip de sarp bir kayalığın üstüne kondurulan ve pek çok sanatsal faaliyete ev sahipliği yapan açık hava tiyatrosu Minack görülmeden olmazdı. Dalya'ya sımsıkı sarılıp, tiyatroyu şöyle bir turlayıp, dalgalarla köpürmüş muazzam turkuaz Porthcurno Kumsal'ına tepeden bakıp ayrıldık. Kafede sıcak çikolatayla ısınıp heyecandan zor tuttuğumuz Dalya'yı Porthcurno Kumsal'ına götürdük.
Gel git durumunda ıslanmamak için ayaklarımıza plastik çizmelerimizi giydik. Daracık bir yoldan biraz yürüyerek ilerlerken birden bir çöl fırtınası içindeymiş gibi olduk, gözümüze yüzümüze kum doldu. Biz temizlenene dururken, kendimizi bir anda kumsalda bulduk.
Bana Antalya Kaputaş Kumsal'ını hatırlattı Porthcurno turkuaz rengi ve muhteşem kumsalıyla.
Çılgın rüzgara rağmen elinde bir değnekle kumsala resimler çizen Dalya'yı durdurmak ne mümkündü?
Rüzgardan şaha kalkan dalgalar sertçe kayalık olan kıyıya vurdukça köpükler oluşuyor, pamuk gibi parça parça havada uçuşuyordu.
Dalya'nın sevinci ve heyecanı görülmeye değerdi. Hep beraber köpükleri kovaladıktan sonra, kumsaldan ayrılmaya hiç niyeti olmayan kızımızı doğa torbamızı doldurma bahanesiyle kandırarak, sular yükselmeden ayrıldık Porthcurno kumsalından.
Falmouth:
Karnımız
acıkmıştı ve Cornwall'a gelip de çok ünlü olan Cornish hamur işlerinden (pastry) yememek olmazdı. Ama ben gluten yiyemediğim için glutensizlerini yapan Ogy Ogy adlı bir kafenin olduğu
Falmouth'a gitmeye karar verdik. Falmouth dünyanın 3. doğal limanına sahip,
güzel kumsalları ve Pendennis kalesiyle iyi bir ünü var ancak geçmişteki korsanları ve kaçakçıları
ile de kötü bir üne sahip.
Ben glutensiz hamur işi heyecanı ile yanıp tutuşurken
Ogy Ogy'ye ulaştığımızda saatin 3’ü bulduğunu ve kafenin kapanıyor olduğunu gördük. Paskalya sonrası tatil (Bank
Holiday) günüydü, bunu tahmin etmeliydik. Daha fazla aç aç dolaşmadan, bir deniz ürünü restoranına girip karnımızı doyurduk sonra daha fazla el ayak çekilmeden Falmouth’in ana caddesinde bir yürüyüş yaptık. Neyse, glutensiz hamur işi bahanesiyle Falmouth'u da görmüş
olduk.
Falmouth gerçekten çok güzel bir şehir, inişli çıkışlı yokuşlu, mimarisi
çok hoş, oldukça gelişmiş ama aynı zamanda karakterini korumuş şirin bir
liman kenti ve üniversite şehri. Günün sonunda bütün gün çok akıllı olan Dalya'ya ödül olarak adına "Candy Floss
Cornish" koyduğu bir
Cornish bebek alıp gezimizi sonlandırdık.
3. Gün:
St.
Ives:
3. güne herkes yorgun basladı, evden çıkmaya hiç niyeti yoktu Murat'ın ve oyuncu Dalya'nın. Sevgili eşime sadece bir tek yere gideceğimizi, Dalya'ya da onu yine çok güzel bir kumsala götüreceğimi söyleyerek ikna etmeyi başardım. Rotamız St.Ives'dı. Burası Bodrum'un Türkbükü gibi Cornwall'un turistik açıdan en gözde olan şehri. Park yeri bulmaktaki zorluk bu durumun bir kanıtıydı.
Arabadan inmemle birlikte, gözlerimi dibi görünen turkuaz renkli denizden alamadım. Adeta Yunanistan veya İspanya gibi bir Akdeniz ülkesindeydim. Tabiki eksik olan gerçek güneş ve ısıydı. Güneş vardı olmasına ama çok rüzgarlı ve soğuktu.
Dalya kumsalda oynayan çocukları görünce çılgına döndü ama dönüşte oynayacağımıza söz verip St. Ives'ın cıvıl cıvıl dar sokakların attık kendimizi. Hediyelik eşyalar, Cornwall'a has bir tatlı olan fudge ve kaymak (clotted cream) dükkanları, kitapçılar, deniz ürünleri restoranları, çay evleri ve kafeler arasında güzel bir yürüyüş yaptıktan sonra alelade bir balık restoranına oturduk.
Kuzey Fransa'yı çok anımsatan İngiltere'nin bu bölgesinde midye ve patates kızartması yenmeliydi (moules frites) mutlaka. Biz de öyle yaptık.
Sonra da Dalya'ya verdiğimiz sözü tutmak üzere kumsala gittik hep birlikte. Murat uzunca bir kürek satın aldı Dalya için. Gözleri çıplak ayaklarla kumsalda oynayan İngiliz çocuklarında olan Dalya, hala tam iyileşmemiş olmasına ragmen, bir fırsatını bulup da dondurucu soğukta soyunmayı kollasa da, kalın palto, şapka ve atkı eşliğinde kale ve kazı çalışması yapmaya girişmişti bile.
Sular inanılmaz bir şekilde çekilmiş (bakınız son iki resim arasındaki değişime), tekneler adeta karaya vurmuş gibiydi. Dalya kumdan kale yapa dursun, biz de denize bakan güneşli bir bankta kahvelerimizi yudumladık. Keyifli bir gün daha sona ermişti.
Bir sonraki yazımda Cornwall maceralarımız devam edecek...
Referanslar ve Faydalı
Linkler