17 Mart 2014 Pazartesi

Annenin Bale Sevdası Kızına Geçer mi?



Çocukken zayıf ve narin bir kızdım. Kendi dünyasında, ara ara hülyalara dalan, kendiyle zaman geçirmeyi seven kişiliğim ve ince fiziğim, müzik ve dansın birleştiği baleyle kesişmişti bir şekilde ve ben baleyi çok sever olmuştum.  Müzik eşliğindeki o sessiz, zarif dünya öyle hoşuma giderdi ki, iki ağabeyimden fırsat bulup da evde yalnız kalabildiğim anlarda kendimi –kendimce- bale yapar bulurdum. Kapanan sahne perdelerinin tekrar açılmasıyla sopa gibi bacaklarıyla hızlı hızlı sahneye koşarak seyircinin verdiği çiçekleri alan bir balerin görüntüsünü hayal ederdim çoğu zaman. Ailem de fakındaydı benim bu ilgimin ama o dönem yaşadığımız şehirde bale okulu olmadığı için maalesef bu istegi eyleme dönüştürememiştik. Üniversite yıllarında müzik ilgim şarkı söylemeye kaydı: soprano oldum. Fiziki esnekliğim de yogaya yönlendirdi beni. Sonra da bale izlemekten keyif alan bir izleyiciye dönüştüm.

Kızım dünyaya gelip de biraz büyüyüp kendi doğası ortaya çıkınca, benden çok farklı olduğunu anlamam zor olmadı. Benden çok daha hareketli, enerjik ve aktif bir doğası var onun. Artık 7 yaşında olmasına rağmen hala bir saniye bile yerinde duramayan bir halde sürekli oradan oraya hopluyor. Yürümeye başladığı andan itibaren hep koşan, 2.5 yaşında gündüz uykularını ve bebek arabasını bırakanan bir hareketlilik, siz düşünün artık...

Durum bu olunca biz de onu bu enerjisini yönlendirebileceğimiz bir iki aktiviteye başlatmak istedik küçük yaşta. Çocukken çok ilgimi çeken ve benim doğama hayli uygun olan bale bunlardan biri olamazdı; çünkü yavaş seyri sürekli hoplamak zıplamak isteyen kızımın doğasına çok tersti. O nedenle bu konuda herhangi bir yönlendirme yapmadım ona. Ancak yuvada bale dersleri olunca Dalya da diğer arkadaşları ile birlikte bale yapmak istedi. Böylelikle Dalya’nın bale serüveni başladı. 3 yaşında yuvada başlayan bale 3.5 yaşından sonra bale okulunda devam etti. Dönem dönem sıkıldı, dönem dönem sevdi ama bir şekilde devam etti.

Dün de Royal Academy of Dance’da (Kraliyet Dans Akademisi) ilk bale sınavına girdi. Royal Academy of Dance (RAD) dünyadaki en etkili dans organizasyonlarından biri. RAD sınavları dünya çapındaki klasik bale standartlarını belirlemenin yanı sıra dans eğitimi ve dansta “Sürekli Mesleki Gelişim”de dünya lideri. 1920’de dans eğitiminde standartları belirlemek için kurulan RAD, şu an 36 ofis ve 14,000 üye ile 79 ülkede faaliyet gösteriyor ve 250.000’i aşkın öğrenci onun ders programı üzerinden sınava tabi tutuluyor.


Durum bu olunca ve isminde “Kraliyet” sözcüğü yer alınca insan haliyle gözünde büyütüyor bu kurumu. Ama pek tabii ki çocukların gözünde bu daha çok fiziki anlamda oluyor. Nitekim heyecanla sınava gittiğimiz RAD binasını görünce Dalya “aaa bu kadar küçük müymüş” diye sordu bana. “Koskoca” RAD’ın minicik giyinme odasında tıkış tepiş giyinirken, gözler acıdan ağlamaklı bir şekilde sıkıca yapılan bale topuzları, pembe kurdeleler ve kostümler ile yine bir anda havaya girmişlerdi kızlar. Degas’nın tablolarındaki balerin görüntüleri her köşedeydi adeta. Yaşadıkları şeyin özelliğinin farkında olmayan minik güzellikler bir çırpıda girip çıktılar sınavdan. Heyecandan eser yoktu; varsa yoksa hoplamak, zıplamaktı. Biz anne ve babalar da koşuşturmadan yorgun ama bu güzel deneyimden memnun onları izlemekle meşguldük.

Bale sevmeden yapılacak bir şey değil. Çünkü yaş küçükken oyunla başlıyor ama ilerledikçe disiplin seviyesi artıyor. Doğru teknikle dans etmenin yanı sıra sürekli pratik yapmak ve zerafet tonunu da katmak gerekiyor. O nedenle Dalya ileride baleye devam eder mi? Bilmiyorum. Çok da önemli değil. Benim için şu ana kadar baleden aldığı müzik ve dans ahenki, duruş tekniği bile yeterli; ömrü boyunca onu taşıyacağına eminim. Gerçekten sevdiği bir hobiyi devam ettirmesini isterim ama baleyi gerçekten seviyor mu? Emin değilim. Geçenlerde çok severek yaptığı cimnastikle baleyi mukayese etmesini istedim ondan. O da “anne ben cimnastikte koşup hoplamayı seviyorum, ama balede böyle yavaş yavaş dans etmek gerekiyor ya işte onu sevmiyorum” dedi. 

Kendisini bu kadar tanıyıp bilmesi çok hoşuma gitti. Ben de farkındayım bunların. Annesinin bale sevdasının ona geçtiğini düşünmüyorum; ama pembe kurdeleli, topuzlu, süslü kostümler dünyasından kendi isteğiyle ne zaman ayrılmak isterse o zaman bunu yapsın istiyorum. İlgisi ve yeteneği doğrultusunda her türlü seçimini desteklemeye hazırım; ancak buna kendisi karar vermeli... Sevgilerimle...

4 yorum:

  1. Çocukların merakları çok hızlı değişiyor. Biz de jimnastikle başladık, buz pateni, piyano derken kızımız voleybolcu oldu. Sonra bateri, derken şarkı söyleme merakı başladı. Yaşı 20 oldu. Daha nelere merak sarar bilmiyorum. Mehmet

    YanıtlaSil
  2. Yorumunuz için teşekkürler Mehmet abi.Evet ilgileri çok hızlı değişiyor çocukların.Dalya daha küçük ama herşeyi yapmak istiyor :) Tuna'nın ilgi alanlarının hepsi çok keyifli. Ona yeni keşiflerde bol eğlenceler diliyorum. Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  3. Tuba, ne guzel yazmissin, ozellikle son paragrafin da sanki benim hislerimi aktarmissin. Defne de RAD ogrencisi, henuz o kadar kucuk ki... Zaman gectikce su an aldigi keyfi alacak mi emin degilim. Yine de kendisi tamam diyene kadar ben de yanindayim. Ilk sinavi haftaya, Defne de olmayan heyecan bende var ;)
    Zarif ve kibar Dalya'ya kocaman opucukler ve yurege dokunan iki dakikada gecmise yolculuk yaptirabileb yazilar yazan anneye kocaman sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumun için çok teşekkürler Selin.Aynı heyecanı siz de yaşayacaksınız yakında. Bol şans Defne'ye, sana da bol sakinlik diliyorum. Sınavdan sonra RAD gözlemlerini paylaşırsın belki bizimle.Sevgilerimle...

      Sil