Ekim
ayında 40. yaşımı kutladım. Çocukken ve de 20’li yaşlarda, ne büyütürdük
gözümüzde 30’lu yaşları hele de 40’ları. Oysa değişen pek bir şey yok özünde
insanın. Sadece daha fazla yaşamışlık ve de tecrübe var. 40 yaşıma girmeden
önce öyle oturup da bir hayat muhasebesi yapmadım. Ama özellikle 40 yaş
öncesindeki son yılım, ilginç bir şekilde, kendim için hayatta en önemli olan
şeylere karar verdiğim bir yıl oldu. Geçmişte benim için çok vazgeçilmez
olduğunu düşündüğüm pek çok şeyin aslında pek de önemli olmadığını anladım. Ve
kendime yeni bir yol çizdim. O nedenle kendimle daha barışık, daha kendini
bilir, daha sakin girdiğim yeni yaşımda geleceğe karşı daha umutluyum.
Kimisi
daha önce kimisi daha sonra yaşar bu ruh halini belki, ama bu bilincin benim
40 yaşıma denk gelmiş olmasının benim için farklı bir anlamı var. Çünkü 40
sayısında bir gizem var bana göre. Bu gizem en çok kızım doğduktan sonra anne
olarak geçirdiğim tuhaf değişim döneminde düşündürdü beni.
“Kırkı çıkmak” deyimi çokca kullanılır lohusalık
döneminde. Annenin doğumdan sonra, ister normal doğum yapmış olsun ister
sezaryan, ağrı ve acılarını atlatıp tekrar normale dönmeye başladığı dönemi
ifade eder bu dönem. Doktorlar da başka bir komplikasyon yok ise ilk kontrolü
doğumdan 6 hafta sonraya verirler. Kırkı çıkınca insan zaten altı haftayı da
doldurur. Yani örf ve adetlerle hayatımıza girmiş olan kırk gün, 6 haftaya denk
getirilerek bilim ile de desteklenmiş olur.
O zamandan beri takıldım ben bu 40 sayısına.
Şimdi
yine bir 40 sayısı dönemindeyim, bu sefer 40 yaşındayım. Bendeki tüm bu
algılama değişimlerinin 40 yaşıma denk gelmesi bir tesadüf mü, yoksa keramet
yine 40 sayısında mı diye düşünmeye başladım ben. Ve bir araştırma yaptım var
mıymış bir anlamı bu 40 rakamının diye.
Bir
de baktım ki çok eski çağlardan beri kırk sayısının özel ve uğurlu bir sayı
olduğuna, bazı tabiat varlıklarını temsil ettiğine inanılırmış. Dinde,
matematikte, astronomide, astrolojide, edebiyat ve tasavvufta ayrı ayrı
anlamları varmış.
Eski
doğu ülkelerinde, Hindistan'da ve Türkler’de büyük önem taşıyan kırk sayısı
sonradan İslam inançları içerisine de girmiş. Tanrının Hz. Adem'in çamurunu 40
gün yoğurduğuna; Nuh tufanının 40 gün süren yağmurlardan sonra oluştuğuna;
dünyanın sonu yaklaştığında Mehdi'nin kıyametten önce 40 yaşında ortaya
çıkacağına ve kırk yıl yeryüzünde kalacağına inanılmaktaymış.
Kırk
sayısı İslam dininde de yerini bulmuş. Hz. Muhammed'e 40 yaşında peygamberlik
verilmesi ile insanın 40 yaşında olgunlaştığına inanılması; İslam dininin
doğuşu sırasında Hz. Muhammed’e ilk bağlananların 40 kişi olması ve
kadınlarda hamileliğin 40 hafta sürmesi gibi nedenler bu sayının kutsallığına
olan inancı daha da geliştirmiş.
Bu
inançla birlikte, doğumdan ve ölümden sonra 40 gün geçmesi gerekliliği ile
“kırkı çıkmak” deyimi kullanılmaya başlanmış.
Anadolu
gelenek ve göreneklerde bu denli bahsedilen ve İslam dininde de önemi büyük
olan 40 sayısı, inisiyasyon çalışmalarında, olgunluğa erme ve tamamlanma,
bütünlenme olayının anlatılması için de kullanılmakta. Bu anlayışta olgunluğa
erişme, bir ve bütün olan anlayışı ifade eden 40 sayısından sonra farklı bir
kapı açıldığına, olağan durumda bir değişim olduğuna inanılmakta.
Bununla
da kalmayıp, asırlardan beri, mistik ustaların çömezlerine, hep “kırk gün” tavsiye etmeleri de bu tezi
desteklemektedir. “Kırk gün sabret, kırk
gün tekrarla, kırk güne kadar gerçekleşir.”…
Olgunlaşma
manasında, “40 fırın ekmek yemek” deyimi de aynı düşünceyi destekliyor öyle
değil mi?
Ayrıca
İslam Mistisizmine göre Sufinin 40 günlük inzivaya katlanması şarttır.
Bektaşilikte “Dört Kapı Kırk Makam”
seklinde Kamil (olgun) insan olma ilkeleri vardır.
Anadolu
örf ve adetleri ve İslam dininde bu kadar özel bir yeri olan 40 sayısı ilginç
bir şekilde diğer inanışlarda da yerini buluyor:
- Şaman inanışına göre ruh fiziki bedeni 40 gün sonra terk etmektedir.
- Manas destanında olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde 40 yiğitler görülmektedir.
- Ayasofya Kilisesi’nin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde o devirlerden kalma Şaman veya Totem gelenekleri yatmaktadır.
- 40 sayısı Eski Mısırlılar’da gök varlıklarının kendi yörüngeleri üzerindeki dönüm sürelerini gösterir.
- Mısır Piramitlerin sayısı 80'e yakındır. Hepsi Nil’in sol kıyısına kurulmuş ve vadide 40 kilometrelik bir uzunluk içine yayılmışlardır.
- Eski Mısır’da firavunun ölümünden 40 gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kaldığına inanılır.
- Musa Tanrı'nın buyruklarını Tur Dağı’nda 40 gün 40 gecede almıştır.
- Hristiyanlar paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanır.
- Katolik Kilisesine göre 40 insanın Kanonik çağıdır. Yani zeka bu yaşta bütünüyle gelişmiş olur.
Araştırdıkça
şaşkınlıkla gördüm ki, dilimizde 40 sayısıyla ilgili o kadar çok deyim ve
kullanım var ki . İşte bunlardan bazıları:
“Kırkpınar; Kırk
haramiler; Kırk-ikindi yağmurları; Kırk bir kere maşallah; Kırk para; Kırk
yılın başı; Kırk yılda bir; Kırk yıllık dost; Kırk katır mı-kırk satır mı; Bir
fincan kahvenin kırk yıl hatırının olması;
Kırk gün kırk gece; Kırk kere söylersen olur; Kırkından sonra azanı…;
Kırk parçaya bölünmek; Kırk yiğitler; Kırk dereden su getirmek; Kırklara karışmak;
Kırk tarakta bezi bulunmak; Kırk akşamın delisi; Kırk çarşamba bir arada; Kırk
evin nankör kedisi; Kırk gün düşünsem aklıma gelmez; Kılı kırk yarmak, Kırk
kürk kırkının da kulpu kırık küp; Kırklanmak; Bir yastıkta kırk yıl kocama”…
Yaşamımıza
bu kadar çok girmiş 40 sayısı farklı inanışlarla da bu denli desteklendiğine
göre vardır bunda bir keramet diyorum ben. Sanırım yazının başından sonunda
kadar kırkı aşkın kere 40 demişimdir, bundan önce bir keramet yoksa da sanırım
bundan sonra olur. Ne dersiniz?
Referanslar: