23 Şubat 2014 Pazar

İnsanın Oğlu Veya Kızı Olmaz; Çocuğu Olur...


Bir bebek beklerken kimimiz için bebeğin cinsiyetinin ne olacağı çok önemlidir, kimimiz için ise o kadar değil.  İster merakla bekleyelim ister çok önemsemeyelim, bebek dünyaya geldiği zaman bir cinsiyeti vardır: ya kızımız olmuştur ya da oğlumuz... 
Çocuklarımızın çoğu önceleri doğum anında, son yılllarda da ana rahmindeyken ultrasound ile öğrenilen cinsiyetleri doğrultusunda yüzyıllardır süregelen kalıplar çerçevesinde yetiştirilirler. Bu doğrultuda davranılır onlara, kıyafetler ve oyuncakları bu yönde alınır. Ancak çocuklarını basmakalıp normlar dışında büyütmek isteyen aileler de vardır. Çocuklarına herhangi bir yönlendirme yapmayan, kıyafetlerinde nötr renkler seçen, oyuncak seçimlerini çocuklarının tercihleri doğrultusunda yapan bu ailelerin sayısı da gün geçtikçe artmaktadır.
Durum bu olsa da maalesef toplumdaki her iki cinsiyete de verilen rol ve beklenti normlarını aşmak hiç de kolay değil.  Öyle ki toplumsal cinsiyet normları konusunda daha açık görüşlü olan ailelerin bile kabullenmekte zorlanacağı durumlar olabiliyor yaşamda. Çocuğunun kendi cinsinden hoşlandığını öğrenmek (eşcinsel) veya kızının aslında bir kız bedeninde hapsolmuş bir erkek (transseksüel) veya oğlunun aslında erkek bedeninde bir kız olduğunu (transseksüel) öğrenmek ve dahası bunları kabullenmek hiçbir ebeveyn için kolay olmasa gerek. Cinsellik, toplum içinde sıradan durumlarda bile konuşulması zor, sınırları olması gereken bir konu iken, böylesi hassas bir konuda, kendi çocuğundaki bu tür farklılıkları konuşmak ve kabullenmek daha da zordur.
Çapa Tıp Fakültesi Psikiyatrı Bölüm Başkanı (2013’de bu görevinden ayrıldı) ve Psikososyal Travma Programı’nın (PSTP) kurucusu Prof. Dr. Şahika Yüksel çocuğun cinsel kimliğinin 3 yaşına kadar oluştuğunu belirtse de çoğu zaman aile ve birey tarafından bastırılan bu durum ergenlik döneminde veya çok sonraları açığa çıkabiliyor ( http://listag.wordpress.com/videolar/ ). Bu cinsel kimliği kabullenme süreci hem çocuk hem de aileler için bir sürü reddediş, isyan ve sıkıntılı günleri getiriyor beraberinde. 
İşte bu reddediş, isyan ve sonrasında kabulleniş hikayelerini anlatan bir filmden bahsedeceğim size bu yazımda: Benim Çocuğum”. Can Candan’ın uzun metrajlı belgesel filmi, çocukları eşcinsel, biseksüel veya trans bireyler olan Türkiyeli bir grup anne ve babanın hikayelerini içten bir şekilde anlatıyor.
Birçok Avrupa ülkesinde gösterilen Benim Çocuğum”, pek çok uluslararası ödüle de layık görülmenin yanı sıra TBMM ve Avrupa Parlamentosu’nda da gösterildi. Türkiye’de ise üniversitelerin özel gösterimleri ve film festivalleri çerçevesinde gösterilmeye devam ediyor. (Gösterimler için bknz. Listag Film’in facebook sayfası https://www.facebook.com/listagfilm/events ve  “Benim Çocuğum” internet sitesi  http://www.benimcocugumbelgeseli.com/gosterimler.aspx#.UvIz3mJ_vNt).
Ebeveynlerin çocuklarına yapabilecekleri en büyük iyiliğin onların benliklerini bulma konusunda yol göstermeleri ve destek olmaları olduğuna inanıyorum. Benlikten kasıt bireyin özellikleri,yetenekleri,değer yargıları,amaç ve ideallerine ilişkin kanılar olduğu gibi (http://www.sosyalhizmetuzmani.org/benlikveiletisim.htm) toplumdaki pek çok kimliğinin yanısıra cinsel kimliği de içermektedir. Bu nedenle söz konusu belgesel beni oldukça düşündürdü ve duygulandırdı. 
Heteroseksüel bir toplumda, daha en başta kendi ailelerinde oldukları gibi” kabul edilmeyen ve kendilerini içe kapayan çocukların, okul gibi pek çok sosyal ortamda arkadaşları ve kimi zaman öğretmenlerinin “alaycı” tavırlarıyla yaşadıkları sıkıntılar ve -herşeye rağmen- ergenlik döneminde engel olamadıkları dışa vurumları ve ailelerinin önce reddediş ve sonra kabulleniş süreci gerçekten izlenmeye değer. 
Filmden bende kalan birkaç ebeveyn çığlığı şöyle:
 “Çocuklarımız önce aileleri içinde dışlanıyorlar, toplum onları nasıl kabullensin?” 
“Kimseyle paylaşamadık, utandık, saklandık”
 “İki seçenek çıkmıştı karşıma ya elalemi seçecektim ya da çocuğumu. Ben de çocuğumu seçtim.”
 “Biz aktivist değiliz anneyiz”.
“Yaşam, eğitim, okuma hakkı elinden alınmasın, herkes gibi  normal yaşamlarına devam etsinler diye uğraşıyorum”.
“Yaşadıklarımdan anladım ki, insanların oğlu veya kızı olmuyor, doğduğu andan itibaren insanın çocuğu oluyor. Kızımdı oğlum oldu, isterse oğlumdu kızım olsun: o benim çocuğum.”
Ailelerin birer birer anlattıkları filmin başında bir tokat gibi yüzümüze vursa da, sonrasında sıkıntılarını aşıp çocuklarını oldukları gibi kabullenmeleri adeta bir şenlik havasında dile getiriliyor. Çünkü artık toplumun kemikleşmiş normlarının önemi yok onlar için. Tek istekleri çocuklarının ötekileştirilmediği, aksine kucaklandığı, bir toplum için değişim ve dönüşüme aracılık etmek. İşte tam bu nedenden dolayı bir şenlik edasıyla  anlatılıyor filmin ikinci yarısı. Annelerin babaların bir araya gelmeleri, dertleşmeleri, yalnız olmadıklarını anlamaları, birbirlerini bilgilendirmeleri ve destek olmaları, LİSTAG bünyesinde örgütlenmeleri, aktivist olmaları ve TBMM ziyaretleri her biri ayrı bir uyanış ve ebeveynlik hikayesi. Annelik, babalık ve insanlık adına alınacak çok ders, öğrenilecek çok şey var...
Cinsel kimlik çocuğun benliğini oluşturan kimliklerden sadece biri. Çocuklarımızı tüm kimlikleriyle oldukları gibi kabullenmek ve sevebilmek bence en büyük amacı olmalı ebeveynliğin. Diliyorum bunu başarabilen ebeveynler tarafından yetiştirilen çocukların oluşturduğu mutlu, sağlıklı bir topluma ulaşabiliriz bir gün. Aynı filmin sonunda ifade edildiği gibi  “Tüm çocukların özgürce ve eşit haklara sahip bireyler olarak yaşayabildikleri bir dünya hayaliyle...”...

Kaynaklar



Not: Bu yazı Alternatif Anne’de 23.02.2014  tarihinde yayınlanmıştır. 

2 yorum:

  1. Bu yazıya pek yorum gelmeyecek sanırım. "Ahkam kesmek "diye bir söz vardır. Bir de "büyük söylememek"...Tüm anne babalar için zor bir konu...Çocuklarımızla mutlu bir hayat dilerim... Mehmet

    YanıtlaSil
  2. Yorumunuz için teşekkürler Mehmet abi. Ben de böyle bir konuda ne "ahkam kesmek" isterim ne de "büyük söylemek" çünkü dediğiniz gibi herkes için çok zor bir konu. Ancak söz konusu filmi izledikten sonra insan haklarına duyarlı bir insan ve bir ebeveyn olarak bu konuya parmak basmak gerektiğini düşündüm ve yazımı da bu doğrultuda yazdım. Neticede toplumumuzdaki önyargıları hiçbir konuda aşmak kolay değil ama bu film gerçek hayatta yaşananları anlatarak bu konudaki önyargıları aşmayı ve tüm çocuklara mutluluğu getirmeyi hedeflemiş. Bence başarılı bir film. Sevgilerimle...

    YanıtlaSil