24 Kasım 2019 Pazar

Çocukların Mucizeleri Öğretmenler


Çocukluk öyle bir dönemki 100 yaşına da gelsen hep seninle oluyor; çocukluk kahramanların (bazen kabusların) hiç seni terk etmiyor. 

Ben o şanslı insanlardandım, bir sürü mucize değdi hayatıma; benim kahraman öğretmenlerim oldu. Öğretmen bir anne, bir süre öğretmenlik yapmış bir baba, öğretmen teyze, enişte ve amcalı bol öğretmenli bir aile içinde büyüdüm. Aile dostlarımız, öğretmen teyzelerim, amcalarım, öğretmen çocuğu bir sürü arkadaşım oldu. 

Şimdi çocuklarımın da mucize öğretmenler tanıması, ilham bulması ve sevdikleri şeyleri yapabilmesi için uğraşıyorum. 

Bir çocuğun hayatının yönünü olumlu olarak değiştirme uğraşı içinde, onun mucizesi olmayı başaran,  tüm değerli öğretmenlerin günü kutlu olsun. Benim hayatıma giren tüm kahraman öğretmenlerimi de ayrıca kutluyorum.  Unutulmuyorsunuz.

16 Haziran 2019 Pazar

Babalar Günü




Sadece bir çocuğu doğurmakla anne  olunamayacağı gibi, salt bir çocuğun dünyaya gelmesine katkıda bulunmakla da baba olunmaz. 
Bir çocuğu dünyaya getirip büyütmenin öneminin bilincinde olan, onlara here koşulda sahip çıkan, yanlarında olan; hayat koşulları içinde kendilerini baba rolü içinde bulan veya birilerine babalık yapan; gönülleri sevgi dolu tüm vefalı babaların Babalar Günü kutlu olsun.


4 Haziran 2019 Salı

Mutlu Bayramlar


Bereket ve huzur dolsun evimize diye tüm evin camlarının ve kapılarının açıldığı, demlenmiş çay ve börek kokusunun evin her köşesini sardığı, koşuşturan bir anne bayramlarına uyandık biz çocukluğumuzda. İlk gençliğimde uzaklaşmış olsam da bayramlardan, şimdi memleketten çok uzakta kutladığım her bayramda -hele de çocuklarımla- daha da derinleşiyor çocukluğumun bayramlarının izleri. 

Tarihine, kültürüne ve geleneklerine fazlaca sahip çıkan bir ülkede yaşıyor olmakla mı, yoksa yaş almakla mı ilişkili bu hisler bilmiyorum.Tek bildiğim köklerimiz daha bir derinleşirken çocukluğumuzun anıları ve kokuları daha da belirginleşiyor ve bazı şeylerin kokusu yıllar geçse de değişmiyor. Bayram sabahı kahvaltıları, bayram kahvesi, baklavası, hepsi burnumuzda tütüyor böyle günlerde.

O nedenle eğer kalabalık sofraların, aile sohbetlerinin, el öpüp sarılmanın, hal hatır sormanın, hediyenin, bayramlığın, harçlığın hala sürdüğü ve sürdürüldüğü bayramlarınız varsa sıkı sıkı tutunun onlara; çünkü o anlarla çocuklarınızın en önemli anılarını yazıyorsunuz. 

Güzel anıları yaşayıp aktarabileceğiniz nice mutlu bayramlarınız olsun. Bayramınız kutlu olsun.

8 Mart 2019 Cuma

Kadınlar Günü




Bugün Dünya Kadınlar Günü. Her yıl olduğu gibi, bugün de, kadınların ne kadar kıymetli varlıklar olduğu, haklarının ödenemeyeceği konuşulacak, yazılacak, çizilecek. Oysa bugün  “kadınlar el üstünde tutulmalıdır, zaten tüm kadınlar çiçektir” söylemiyle kutlanacak bir gün değildir. Kadınlar çiçek değildir ve el üstünde tutulmak da istemezler. Her insanın olduğu gibi kadınların da temel hak ve özgürlüklerine dokunulmasın yeter.

8 Mart'ın Kadınlar Günü olarak kutlanması 8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde yaşanan bir olaya dayanıyor. 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlar. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 129 kadın işçi can verir. 8 Mart 1960’da Birleşmiş Milletler bugünün Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak tanınmasına karar verir ve gün 8 Mart Kadınlar Günü olarak  kabul görür. 
Kadın Hakları 70 yıl önce Birleşmiş Milletler tarafından dünyadaki her insan için tanımlanmış olan haklardan farklı değildir aslında. Kadın hakları, insan haklarıdır. Bu haklar şiddete, köleliğe ve ayrımcılığa maruz kalmadan yaşama hakkı, eğitim hakkı, mülk edinme hakkı, oy kullanma hakkı ve adil ve eşit gelir hakkıdır. Yani bu haklar zaten her insanın hakkıdır ve doğal olarak kadınların da. Oysa uygulama öyle değil çünkü kadınları güçlü ve eşit kılmak kadın haklarını kazanmakla bitmiyor. Mesele bu hakları tek tek kadınlara veya kız çocuklarına vermekten daha çok, ülkelerin ve toplumların işleyişlerini değiştirmek ve bu hakları uygulanabilir kılmaktır. Yasaları, politikaları değiştirmek, akılları, kalpleri kazanmak, güçlü kadın organizasyonlarına ve hareketlerine yatırım yapmaktır.
Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış haklar arasında başlık olarak belirtilmemiş ancak söz konusu hakların pratikte var olabilmesi ve kadının eşitliği ve güçlenmesi için güvence altına alınması gereken başka konular da var. Çocuk yaşta evlilik, aile içi şiddet, ev içi işçileri, cinsiyet eşitliği, namus cinayetleri, cinsel şiddet ve tecavüz, silahlı çatışma ortamında kadının cinsel istismarı, üreme hakları ve kürtaj, kadın sağlığı ve kadın sünneti bunlardan bazılarıdır. Kadınların ciddi anlamda suistimale uğradığı bu konularda düzenleme ve güvence olmadıkça kazanılmış olan kadın haklarının da bir anlamı yoktur.

Pek çok az gelişmiş ülkede kadın haklarından söz etmek mümkün değildir ancak durum gelişmiş ülkelerde de sevindirici değil maalesef. Söz gelimi kadınların en çok mağduriyet yaşadığı aile içi şiddette Birleşik Krallık’da son 1 yıl içindeki polis kayıtlarına göre:
  • Dakikada bir aile içi şiddet vakası polis raporlarına yansıyor.
  • Her dört kadından biri hayatının bir döneminde aile içi şiddete maruz kalıyor.
  • Her hafta iki kadın ya eşi ya da beraber yaşadığı kişi tarafından öldürülüyor.
  • Her dört erişkin kadından biri cinsel saldırıya maruz kalıyor.
  • Her sene 250 adet zorla evlendirme vakası rapor ediliyor.
  • Ayda bir kadın namus cinayetine kurban gidiyor.
  • Polise bildirilen tecavüz vakalarının sadece %5’inde suçlu mahkemeye intikal ediyor.
  • 20.000 den fazla kız çocuğu Kadın Sünneti riski taşıyor.
  • Her sene yaklaşık 1420 kadın cinsel istismar amacıyla Birleşik Krallığa yasa dışı yollarla getiriliyor.
Kısacası günümüzde kadın haklarında çok yol alınmış olsa da gelinen nokta hiç iç açıcı değil. Dünyada şu an daha çok kadın okuyor ve çalışıyor olabilir ama yine de erkek çocuklarına oranla daha fazla kız çocuğu okula gitmiyor. Siyasete katılan daha fazla kadın var ama hala Türkiye’de meclisin sadece % 17.4 ü,  İngiltere’de ise  %32.2’si kadınlar tarafından temsil ediliyor. Kadınlar yönetime katılmadıkça ve ana karar mekanizması içinde yer almadıkça kadınları daha fazla kucaklayan bir sistemin olması beklenemez. 
Kadınlar toplumun en önemli kurumu olan ailenin bel kemiğidir. Kadınlar  kız kardeştir, eştir, anadır. Sağlıklı bir topluma ulaşmanın yolu sağlıklı çocuklara sahip olmaktan geçer ki bu da beden ve akıl sağlığı yerinde olan kadınların yapacakları doğru seçimlerle dünyaya getireceği ve yetiştireceği çocuklarla mümkündür. Bir toplumun iyileşmesi o toplumdaki kadın haklarının toplumun ve sistemin her noktasına nüfus etmesiyle mümkündür.
Çocuk yaşta evlenmek zorunda bırakılmayan; eğitimine istediği kadar devam edebilen; kiminle ne zaman evleneceğine, çocuk sahibi olup olmamaya veya olacaksa bunun ne zaman olacağına kendi karar verebilen; babasından, abisinden, eşinden şiddet görmeyen; hamilelikte ve doğumda hayatını kaybetmemek için iyi kalite sağlık hizmetine erişebilen; işinde erkek çalışma arkadaşıyla aynı maaşı alan; ne barış ne de savaş ortamında tecavüz korkusu yaşamayan; cinsiyet ve kimliğinden bağımsız olarak eşit ve ayrımcılığa maruz kalmadan yaşayabilen kadınlar dünyayı iyileştirir, güzelleştirir.

Tek başına bir kadın bunu başaramaz, ancak birlikte başarılabilir. Tarihe bir göz atıldığında tüm kadın haklarının kadınların elbirliğiyle mücadelesi ile kazanıldığı görülür.  Aşağıda kadın hakları konusunda aktif olarak çalışmış ya da fikirleriyle kadınlara ilham vermiş bir iki kadından alıntılar paylaşmak istiyorum. Hepsinin  ortak görüşü de kadın hakları mücadelesinin hep birlikte yapılması gerektiği ve bu kazanımın toplumun genel iyiliği için olduğu üzerinedir. Bunlardan yazar Simon de Beauvoir  "Konu  kadınların erkeklerin elinden gücü alması değildir; çünkü bu düzenle ilgili bir şey değiştirmez. Asıl konu güç kavramını yok etmektir" demiştir.  İngiltere'de kadınlara seçme seçilme hakkının kazanılmasını sağlayan aktivist Emmeline Pankhurst'un söylediği de farklı değildir aslında  "İnsan ırkının diğer yarısını özgürleştirmeliyiz ki onlar da diğer yarının özgürleşmesine yardım etsinler."  Ve son olarak yazar Virginia Woolf  "Bir kadın olarak ülkem yok. Bir kadın olarak ülke istemiyorum. Bir kadın olarak ülkem tüm dünya" diyerek kadınlığın din, dil ve sınır tanımadığına ve bu sayede herhangi bir coğrafyada atılan bir adımın, bir kazanımın, tüm dünya kadınlarını ve haklarını etkilediği gerçeği ve gücünü vurgulamıştır. 
8 Mart Dünya Kadınlar Gününüz kutlu olsun. Kadın doğarak veya kadın hissederek, kadının gücünü hafife almayarak, mücadele etmekten çekinmeyerek, hayatın her alanında haklarınızın farkında ve onları sonuna kadar kullanarak yaşayacağınız insanca, kadınca, günleriniz olsun. Günümüz kutlu olsun.






13 Şubat 2019 Çarşamba

Çocuğum Beni Gerçekten Anlıyor Mu?


Image result for teenager arguing with parents


12 yaşında bir kız çocuğu var bizim evde. Londra'da büyüyen, bizimle evde ağırlıklı olarak Türkçe konuşan ama asıl ait hissettiği dünyada kendini İngilizce ifade eden ergenlik yolunda bir kız çocuğu. Türkçe konuşurken ürkek,  İngilizce konuşurken ise güçlü, güvenli bir küçük genç kız. O küçükken çok endişe ederdim Türkçe öğrenemeyecek ve konuşamayacak diye. Bu nedenle çok özen gösterdim onunla hep ana dilimiz olan Türkçe konuşmaya. O da çok çabaladı ve şimdi, aksan olarak Türkiye'de büyümediği fark edilse de, iyi bir Türkçesi var. 
Çocuk büyüyünce onunla yaşanan sıkıntılar da boyut değiştiriyor. Bebekken yemesi, uykusu endişe kaynağı iken ergenlikte sınır koyma ve iletişimi güçlü tutma çabası ağırlık kazanıyor. Biz de bu iki konu üzerine yoğunlaşmış olarak geçiriyoruz günlerimizi kızımla. Kimi günler başarılı, kimi günler ise yenik düşmüş hissediyorum kendimi. En çok iletişim kısmı zorluyor sanki. Aradaki yıllara, kuşak farkına, farklı eğitim sistemi ve başka bir ülkede büyüme tecrübesine bir de -daha önce hiç düşünmediğim- dil bariyeri ekleniyor. Sonuç olarak birbirimizi bazen gerçekten anlayamıyoruz.
İletişimde birbirini anlamaya çalışma isteği esas olmalı; elbette sadece çocuklarımızla değil hayatımızın her alanında böyle bu. Beni son dönemde en çok şaşırtan dil engeli kaynaklı iletişim sorunları; en azından bu yazının konusu bu. O nedenle bu konuda bir iki örneği paylaşmak istiyorum burada. Bunlardan biri "silly" kelimesi. Bu kelimenin İngilizce'de kullanımının bizim dilimizde tam karşılığı yok. Türkçe'de "aptal" anlamına gelir ve anneye babaya söylenmez ama İngilizce'de daha çok "saçma saçma davranan kişi veya şey" anlamına geliyor ve günlük yaşamda rahatlıkla kullanılabiliyor. Kızım küçükken bana "silly mummy" dediğinde önce şöyle bir durup sonra da ona bu kullanımın saygısız bir ifade olduğunu anlattığımı hatırlıyorum. Ancak İngiltere'de yaşadığımız süre uzadıkça buradaki kullanımını biz de benimsedik, artık rahatsız etmiyor. İngilizce oldukça kibar bir dil ve bir istek ifade etmek istendiğinde daha da kibar bir kullanıma giriyor. Söz gelimi "would you please move out of my way", "lütfen yolumdan çekilir misin" anlamına geliyor. Oysa zaman kısıtlıysa ve acele bir durum varsa "çekil yolumdan çekil, çekil" gayet rahat kullanılabilir Türkçe'de ve kaba bir söylem değildir. Ancak kızımın bu ve bunun gibi kullanımların kaba olduğunu düşündüğü ve "lütfen" dememiz gerektiğini dile getirdiği bir sürü durum var. Aynı şekilde, söz gelimi, yemek yerken "tabağını versene" dediğimizde  "lütfen" diye bizi uyardığı çoktur.  Bunlar aklıma gelen ilk örnekler. Daha karmaşık anlatımların yer aldığı bir sürü diyalog geçiyor aramızda her gün. Bazen bu karmaşık diyalog anlarında tıkanıyoruz ve ben de kavrayamıyorum sorunun ne olduğunu ve bir çıkmaza giriyor konuşmamız. Hatta çoğu zaman duruma açıklık getirmek için kendimi onunla  İngilizce konuşuyor buluyorum. Onca yıl Türkçe konuşarak kızımda koruduğum ve geliştirdiğim ana dilimiz kenardan göz kırpıyor bana adeta.  Oysa kendi kendime kalıp olayı irdeleme şansım olduğunda pek çok durumda sorunun ne olduğunu anlıyor ve gidip onunla konuşuyorum. Anlaşmazlığın dilden kaynaklandığını anladığım durumlarda ise birbirimizi bu nedenden yanlış anladığımızı ona anlatıyorum. Bazen de benim ne demek istediğimi  İngilizce olarak tekrar ifade ediyorum. İşe yarıyor, en azından şimdilik.
En büyük iletişim çıkmazlarının hayatın çok hızlı aktığı, çoğu zaman düşünmeye fırsat bile bulamadığımız, ama hareket halinde olmamız veya hızlı karar almamız gereken anlarda yaşandığını gözlemliyorum. Tüm ilişkilerde geçerli bu, sadece ebeveyn çocuk ilişkisinde değil. Bu gibi durumlarda sakinleşip, olayın üstünden geçip, sıkıntının nereden kaynaklandığını anlamaya çalışmak çok değerli bence. Oysa ergen yaş grubu için bu olacak bir şey değil tabii ki; sabır ve odaklanmanın hayli azaldığı bir dönem içinden geçiyorlar çünkü. İş yine biz ebeveynlere düşüyor. Sakince olayı irdeleyip birbirimizi anlamaya çalışınca sorun bir oranda çözülebiliyor. Birbirimizi dinlemeye çaba gösterdikçe anlamak da kolaylaşıyor. Sabırsız, tahammülsüz davranışlar çocuklara da kötü örnek oluyor ve günlük yaşamda çok çabuk kalıplaşıp yerini buluyor. O nedenle iletişime çaba göstermez davranışlar alışkanlığa dönüşerek hayatımızı yönetmeye başlamadan önce doğru metotlarla çocuğumuzla iletişimimizi güçlendirmemiz gerekiyor. Arada onların kendini "kazanan" hissetmelerinde bir zarar yok, en nihayetinde  sağlıklı ilişkinin kazanması amaç olmalı diye düşünüyorum.
Birbirimizi anlamamız için en gerekli araç olan iletişimin değerli varlıklarımızla aramızda engel oluşturmamasını diliyorum. Bunun için bol sabır ve anlayış gerekiyor. Kolay değil biliyorum ama olamayacak da bir şey değil. Güçlü iletişimli, mutlu günler diliyorum. Sevgilerimle.



*Resim https://www.focusonthefamily.com/parenting/teens/conflict-with-your-teen/unhealthy-ways-to-argue adresinden alınmıştır.

16 Ocak 2019 Çarşamba

2019 Başlamış, Ben Kaçırmışım!


Hala yeni bir yılın ilk haftalarındayız. Henüz 2019 kararlarımı yazmadım; itiraf ediyorum biraz geç kaldım. Noel tatilinde evde olmamamız ve dönüşte hasta ve okula gidemeyen bir çocukla yeniden düzen kurmak çok yardım etmedi bir sürece. Ama düşünsel olarak 2019 kararlarıyla yattım kalktım. Ne düşünürsen O’sun derler ya, o zaman ben düşüncelerim oldum. 
2018'in son günlerini büyük ailemle İstanbul'da geçirdim. İstanbul her zamanki gibi özlediğim yerler, tatlar, kokular ve insanlar arasında bir gezintiydi yine. Ancak bu sefer farklı bir şey yaptık. 11 yıl önce Londra'ya gelirken kaybolur diye yanımıza alamadığımız kimi özel eşyalarımızı kolilere koyup annemlere bırakmıştık. Bu sefer onları açalım dedik.  Çocuklarla birlikte yarı şenlik, yarı toz duman içinde açtık kolileri. Kitaplarımız, resimlerimiz, yıllıklarımız, mektuplarımız çıktı piyasaya. Nostaljik resimler, kıyafetler, kitaplar ortalığa yayıldı. Londra'daki hayatımızın, artık pek de minik olmayan, şahidi Dalya'nın hiç görmediği hallerimiz yerlere serildi. Bana ait olan büyüyünce giyer diye sakladığım elbiseler, etekler ile "anne sen bu tür şeyler giyer misin ki?" gibi annesini tanımaz sorular eşliğinde yeniden düzenledik eşyalarımızı. Kimini koyduk Londra bavulumuza, kimini ise daha sonra alınmak üzere tekrar koliye. Bir iki albüm, okul yıllıklarımız, üç beş kitap, mektuplar ve bazı ders notlarım yanımıza aldıklarımızdan.
Resimler, albümler çok önemlidir benim için, iyi bakarım onlara. Hayatta aldığımız yolu gösterirler, bazen de yolumuzu kaybettiğimizde deniz feneri gibi hedefi. Günlük koşuşturma içinde neyi neden yaptığımı anlamlandıramadığım ve bir çıkmaza girdiğim anlarda resimlere bakmak benim için kurtarıcı oluyor. Böyle anlarda resimleri elden geçirerek en çok resmini çektiklerime bakıyorum. Bu kimi zaman kendim, kimi zaman ailem, arkadaşlarım, doğa, kek, kuşlar vs o dönem için benim için önemli olan şeyleri alıp önüme koyuyor. Bu şekilde hayattaki önceliklerimi hatırlıyor ve tekrar amacımı buluyorum sanki.  Kimi zaman da izi silikleşen eski bir dostu yeniden bulmamı sağlıyor resimlere bakmak. Bu nedenle en değerli resimlerimi yanımda getirdim, unutmamak ve arada kaybolan kendimi yeniden bulmak adına.
Ben 2018'i tekrar kendime kavuşup bir kere daha sahip olduklarım için şükür ederek kapatmaya çalışırken 2019  bekliyor kenarda. Zaman uçuyor...İlk göz ağrım, kızım, Dalya'nın doğum gününü kutladık bile. Dur durak yok zaman akıp gidiyor. O nedenle düşüncede olanlar eyleme geçsin ve 2019 kararlarımız dileklerimiz gerçekleşme yoluna girsin. 
2019'da tabii ki önce sağlık ve huzur, sonra da çocuklarını birazcık büyütmüş ve daha özgürleşmiş bir anne olarak daha çok şey üretmek istiyorum. Bunu yaparken de Gandhi'nin  tanımladığı mutluluğu yakalamak istiyorum; düşündüğüm, söylediğim ve yaptığımın aynı olmasını sağlayarak bir harmoni içinde yaşamak. Dilerim sizin 2019 kararları uygulamaya geçmiştir bile. Sevgilerimle...