2008 yılında Londra'ya yerleştiğimizde 14 aylık kızımız o tarihe kadar bir iki hafif ateş dışında bir rahatsızlık yaşamamıştı. İnsan kaç yaşında ebeveyn olursa olsun çocuğuyla yepyeni bir öğrenme yolculuğuna çıkıyor. Biz de kızımızla birlikte yeni bir ülkede daha önce karşılaşmadığımız yeni virüs ve bakterilere karşı verdiğimiz mücadelede sağlık adına bir dizi önemli tecrübe edindik ve bilgilendik.
İngiltere'ye yerleşince ailece ne burun akıntımız, ne bademcik rahatsızlığımız ne de öksürüğümüz bitmedi. Bu durum kızımızın yuvaya gitmeye başlamasıyla yüksek ateşli uzun süreli hastalıklara dönüştü. Uzun süreler daha çok bademcikten kaynaklanan şiddetli ateşle mücadele eden kızımdan sonra benim ve benden sonra da eşimin rahatsızlanması neredeyse tatsız bir rutin haline gelmişti.
Bu süreçte oturduğumuz mahallede kayıtlı olduğumuz aile hekimi ile sürekli bağlantı halindeydik. Ancak hiçbir şekilde derdimize derman bulamıyorduk. Biz Türkiye'de o kadar alışmıştık ki, her burun akıntısı, ateş ve boğaz ağrısı durumlarında doktora gidip eve ilaçla dönmeye; İngiltere'deki doktor ziyaretlerimiz sonrasında eve elimiz boş dönünce, ateşten kıvranan, aksırık, öksürükten uyuyamayan, tıkanık burnuyla nefes alamayan çocuğumuzun nasıl olup da bir türlü rahatlatılamadığına söylenir durur olduk. Doktorların bu durumda bize tek tavsiyesi bol sıvı alımı ve dinlenme oluyordu. Yüksek ateşli çocuğumuzu gecenin bir yarısında acile götürdüğümüzde ise yaptıkları benim evde yaptığımdan farksız bir şekilde ateş düşürücü vermek ve farklı olarak ise, üstünü soyup vantilatör karşısında tutmaktı. Zamanla kazandığımız güvenle çocuğumuzu gece yarısında bir sürü başka mikrobun bulunduğu hastahane ortamına götürmek yerine iki ayrı ateş düşürücüyü dönüşümlü uygulayıp, onu soyarak, ev ortamında ateşle mücadele etmeyi öğrendik. Buz gibi kış günlerinde ateşten zangır zangır titreyen kızımı bir atlet ve kilotla tutmak hem ona işkence etmek oluyor hem de benim yüreğimi parçalıyordu ama işe yarıyordu işte. Nihai olarak öğrendik ki, o an çocuğun acı çekmesi ve çırpınması çok üzücü görünebilir ama vücudun ateşe karşı gösterdiği mücadele uzun vadede onun bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
Öğrendiğimiz başka şeyler de vardı:
- Virüs ve bakteri aynı şey değil.
- Virüslerin neden olduğu pek çok viral hastalık, nezle, grip, boğaz enfeksiyonu, ateş antibiyotik ile tedavi olmuyor. Bu durumda ateş düşürücü ağrı kesici ilaçlar, rahatlatıcı burun spreyleri, gargaralar sıkıntıyı azaltmaya yönelik kullanılabiliyor ve bunlar için doktor reçetesine gerek yok.
- Viral enfeksiyonlardaki ateş en fazla 72 saat sürüyor. İngiltere'deki sağlık düzeninde bu sürenin sonunda hala ateş devam ediyorsa mutlaka doktora görünmek gerekiyor. Bu durumda doktor kontrolünde antibiyotik kullanılmaya başlanabiliyor.
- Antibiyotik sadece bakterilerin neden olduğu bakteriyel enfeksiyonlarda etkili.
- Antibiyotik ateş düşürmüyor. Sadece uygun ve doz ve şekillerde kullanılması durumunda hastalığın kaynağı olan enfeksiyonu ortadan kaldırdığı için ateş düşüyor.
- Antibiyotik, grip ve soğuk algınlığını atlatılmasına yardımcı olmuyor; ağrıyı dindirmeyip, burun akıntısını, öksürüğü hafifletmediği gibi grip ve soğuk algınlığının başkalarına geçmesine de engel olmuyor.
Ayrıca İngiltere'de öyle canı isteyen antibiyotik alamıyor, kullanamıyor. Bireylerin sağlığı toplumun sağlığı ve geleceğini oluşturduğundan, tüm sağlık elemanları ve sıradan bireyler bu bilinçle yetişiyor. İleriki yıllarda ortaya çıkabilecek bir bakteriyel salgının antibiyotikle önüne geçebilmek ve toplumun sağlığını garantilemek için topluma sürekli bu bilinç pompalanıyor.
Öğrendiklerimizden sonra geçmişte kullandığımız ilaçları şöyle bir gözden geçirdik ve farkettik ki, biz Türkiye'de neredeyse her yıl en az bir kere antibiyotik kullanıyormuşuz. İngiltere'de ise antibiyotik hayatımızda hiç yok diyebiliriz. Nezle, grip olmuyor muyuz? Pek tabii ki oluyoruz ama mecbur kalmadıkça ilaca yönelmiyoruz daha çok doğal yöntemlerle iyileşmeye çalışıyoruz.
İlaç kullanımına karşı bu denli duyarlı bir toplumda yaşamaya başlayınca gereksiz ve yanlış antibiyotik kullanımının ne denli tehlikeli sonuçları olabileceğini de öğrendik. Bu bilgileri sizinle de paylaşmak isterim:
Antibiyotik Direnci Nedir?
Antibiyotiklerin virüsler üzerine etkisi olmadığını, antibiyotiklerin sadece bakteriyel enfeksiyonları tedavi edebildiğini belirtmiştim. Ancak bakteriler, çevrelerinde meydana gelen değişikliklere hızlı uyum sağlayabilen canlılar ve antibiyotik direnci de bunun bir örneği. Bu nedenle belirli bir antibiyotiğe karşı direnç, söz konusu antibiyotiğin dirençli bakterileri öldüremediğini veya çoğalmalarına engel olamadığını ifade ediyor.
Antibiyotik direncine sahip bakteriler antibiyotik varlığında dirençli olmayan bakterilere göre avantaj sağlıyor. Ve bunun bir sonucu olarak belirli bir süre sonra ortamdaki bakterilerin çoğu o antibiyotiklere karşı direnç sahibi oluyor. Ayrıca, bakteriler bu direnci genetik yapıları farklı bakteri türlerine de aktarabiliyor, bu da antibiyotik direncinin bakteriler arasında yaygınlaşmasını sağlıyor.
Antibiyotik direncinin önüne geçilmemesi durumunda gelecekte enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde antibiyotiklerin tamamen etkisiz hale gelmesi ve basit yara enfeksiyonlarının ölümle sonuçlanması gibi bir tehlike bulunuyor.
Türkiye'de Antibiyotik Kullanımı
Sağlık Bakanlığı Türkiye Tıbbi Cihaz ve İlaç Kurumu Başkan Yardımcısı Hakkı Gürsöz´ün 18 Kasım 2013 "Antibiyotik Farkındalık Günü" dolayısıyla verdiği bilgilere göre Türkiye'de antibiyotik kullanım sıklığı çok yüksek. Gürsöz "Ülkemizde bir kişi günde 42 birim antibiyotik tüketirken, bu rakam Hollanda'da 14 birim seviyesinde yani bir Türk vatandaşı günde, Hollandalı bir kişiden 3 kat fazla antibiyotik tüketiyor" derken aynı zamanda Türkiye'nin bu değerle Avrupa'da kişi başına günde kullanılan antibiyotik birimi hesaplamasında 40 ülke arasında birinci sırada yer aldığını belirtiyor.
Küresel Bir Sağlık Sorunu Olarak Antibiyotik Direnci
Antibiyotik direnci tüm dünyayı ve sadece bu günü değil geleceği de ilgilendiren, çok önemli bir sağlık sorunu. Günümüzde teknolojik ve ekonomik koşullarının yardımıyla uluslararası seyahat sıklığının artmasının bir sonucu olarak, dünyanın herhangi bir bölgesinde ortaya çıkan antibiyotik direnci sorunu çok kısa süre içinde tüm dünyayı kapsayan bir boyuta ulaşabiliyor. Güncel veriler, Avrupa Birliği çapında dirençli bakteriler tarafından enfekte edilen hasta sayısının arttığını ve antibiyotik direncinin halk sağlığı için birincil tehdit haline geldiğini gösteriyor. Bu nedenle, dünya genelinde antibiyotik direncinin kontrol altına almak amacıyla düzenlenen ulusal çalışmalar oldukça önemli. Ancak tam anlamda başarı sağlamak için tüm ulusal programların aynı seviyeye ulaşmaları gerekiyor, çünkü artık dünyanın herhangi bir bölgesindeki sorun tüm dünyanın sorunu.
Mücadeleye Nereden Başlamalıyız?
Antibiyotik direnciyle mücadelede ilk adım taşıdığımız sorumluluğun bilincine varmak ve bu bilincin toplumda yaygınlaşmasına aracılık etmektir. Antibiyotik direnciyle mücadelede antibiyotikleri reçeteleyen, satan, kullanan, üreten, pazarlayan ve bu süreçleri denetleyen, düzenleyen sağlık istemi içinde yer alan her insan ve her kurum büyük bir sorumluluk taşıyor.
Peki biz sıradan insanlar olarak neler yapabiliriz?
- Gereksiz antibiyotik kullanımından kaçınabiliriz.
- Hekim tarafından reçetelenen antibiyotiklerin doğru kullanımına özen gösterebiliriz.
- Bağışıklık sistemimizi güçlendirmeye çalışarak her ufak hastalıkta ilaca sarılmayabiliriz.
Sadece bu temel gerekliliklerin yerine getirilmesi bile antibiyotik direncinin yayılmasını durdurabilir ve bizler de antibiyotiklerin sağladığı avantajlardan faydalanmaya devam edebiliriz.
Unutmamak gerek kendi sağlığımız için aldığımız bu önlemler uzun vadede içinde bulunduğumuz toplumu ve tüm dünyayı etkileyebilecek çok ciddi sonuçlar doğurabilir. Denemeye değer bence...
Kaynak:
Not:Yukarıdaki yazı kendi tecrübelerime ve araştırmalarıma dayanarak oluşturulmuştur. Uzmanlık isteyen herhangi bir konuda doktora danışılması önerilir.
Viral hastalıklara antibiyotiğin işe yaramadığını sağır sultan bile duydu. Ama eczanelerde satışı serbest olunca yapacak bir şey kalmıyor. Bir de ilaçsız iyileşememek şeklinde bir inanç var ülkemizde.
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkürler Mehmet abi. Evet, ilacın faydasına bu kadar inanan insanlar ve bakkal gibi reçetesiz ilaç satan eczaneleri kontrol eden bir sağlık sistemi olmadıkça antibiyotik kullanımın önüne geçmek çok zor.
SilTubacigim,
YanıtlaSilBu bilgilendirici yazi icin tesekkurler. Antibiyotik veren doktor burada hastalar ve hasta yakinlari tarafindan hastanin kisa vadede iyilesip semptomlarinin hafiflemesini sagladigindan takdir ediliyor. Diger yandan antibiyotik vermeyen bol sivi al, dinlen, bitki cayi ic falan diyen doktor ise "cocuk atesler icinde uyuyamiyor bir antibiyotik bile vermedi" seklinde yerin dibine sokuluyor. Ama sok yillarda bilincli anne-babalar da dogal yollara yonelmeye basladilar. Hasta olunca antibiyotik kullanmak yerine hasta olmamak icin ne yapabiliriz, bagisiklik sistemini nasil guclendirebiliriz diye ugrasiyorlar.
Hepimize saglikli günler...
Yorumun için teşekkürler Müşcüm. Antibiyotik kullanımı insanın insiyatifine bırakılmayacak kadar ciddi bir konu, kesinlikle devletin oluşturduğu bir sağlık politikasıyla hem sağlık personelinin hem de hastaların bilinçlendirilmesi gerekiyor aksi takdirde bilinçli anne babaların çabaları bile toplum sağlığını kurtarmaya yeterli olmuyor.Neden hala bu konuda sistematik bir program yok anlayamıyorum.Size de bol sağlıklı günler...
SilÇok güzel bir yazı ve ancak bu kadar anlaşılır ifade edilirdi.... 18 kasım her yıl antibiyotik farkındalık günü olarak kabul edildi ve artık bu konuda toplumsal bilinçlenmenin sağlanması hedefleniyor.Sağlık Bakanlığının bu konuda çalışmaları var,hastanelerde AKKAK (Antibiyotik kullanım kontrol komitesi) ile hastanelerin antibiyotik profilleri belirleniyor,bir de tabii işin mali boyutu var.. ama bence asıl üzücü olan Gereksiz antibiyotik kullanımından dolayı artık çoklu antibiyotik dirençli bakterilerden söz eder olduk .. :( sevgiler
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkürler.Sağlık Bakanlığı'nın bu tür çalışmalarının olması çok sevindirici ancak hala reçetesiz antibiyotik satımını kontrol eden bir sistem yok sanırım. İnsanların iki öksürükte antibiyotiğe sarıldığı ve doktrol kontrolü olmaksızın eczanelerden rahatlıkla alıp kullanabildiği antibiyotiklere bir sınırlama gelmedikçe çoklu antibiyotik dirençli bakterilerden gün geçtikçe daha çok bahsedeceğiz gibi geliyor bana. Sevgiler...
SilOgretici ve okumasi keyifli bir yazi. Sagol, Tubacim.
YanıtlaSilTeşekkürler Edacım.
Sil