24 Ekim 2013 Perşembe

Travmadan Başarıya


Arabayı nasıl kullandığını bilmiyor, midesi bulanıyor sanki kalbi duracak gibi oluyordu. Bir an önce okula ulaşıp onların hayatta olup olmadığını öğrenmek istiyordu. Ya hayatta değilseler? Bu düşünce, işte bu, onu tekrar başa götürüyor, midesi bulanıyor, kalbi duracak gibi oluyordu. En sonunda okula ulaştı. Oradaydı oğulları, yaşıyorlardı. Sımsıkı sarıldı onlara, sımsıkı, daha önce hiç sarılmadığı gibi... Böyle anlatıyor Judy Murray 1996 senesinde İskoçya’da kendi halinde küçük bir şehir olan Dunbae’de, Dunbae İlkokulu’nun Thomas Hamilton adında silahlı bir adam tarafından basılarak 17 kişinin katledilmesinden sonra oğullarına kavuşma anını.

Böyle bir andan sonra tekrar hayata olduğu yerden devam edebilmek zor, ama öyle yaptı Judy, hayata karşı daha da hırslanarak yoluna devam etti. O küçücük İskoç şehrinden çıkarak, iki oğlunu da başarılı birer tenis oyuncusu yapmayı başardı. Hatta biri, Andy Murray, annesine seneler sonra yine aynı korku dolu heyecanı yaşattı. Ancak bu sefer onu kaybetme korkusu değildi heyecanın nedeni. Oğlunun 100 küsur yıldan beri dünyanın en prestijli tenis müsabakasına ev sahipliği yapan Birleşik Krallık'a 77 yıldan beri gelmeyen, tek erkekler, Wimbledon şampiyonluğunu getirmesiydi.

Türkiye’de yaşarken Wimbledon tenis şampiyonluğu karşılaşmalarının başladığı dönemde hayatın bir nebze durduğunu hatırlarım. Durum 100 küsur senedir bu büyük organizasyona ev sahipliği yapan ülkede daha büyük ölçekli oluyor pek tabi ki, hayat daha bir duruyor. Hele bir de 77 yıldır elde edilemeyen bir şampiyonluk varsa ve ona bu kadar yakın olunca tüm Britanya nefeslerini tutarak izledi son iki senedir Wimbledon’ı. En nihayet 5 Temmuz 2013’de Andy Murray şampiyonluğu alarak büyük bir sevinç ve gurur yaşattı Britanya halkına.

Böyle bir başarı Türkiye’de elde edilirse ne kadar sevinilirse sanki İngiltere’de de o kadar sevinildi gibi geldi bana. Bu şaşırtıcıydı gerçekten. Ülkemde spor yaşamın bir parçası olmayan, maddi imkanları el veren insanların ulaşabildiği bir lüks. Bu nedenle özellikle bireysel sporlarda uluslararası başarı elde etmek oldukça güç. Ve böyle bir başarı elde edildiğinde adeta bir bayram havası yaşanıyor tüm ülkede. Oysa sporun bir yaşam biçimi olduğu, özellikle tenisin bu kadar sevildiği ve geleneğinin bu kadar yoğun olduğu, ama nasılsa, başarılı tenisçi yetiştiremeyen Birleşik Krallık'da böyle bir başarının bu ölçüde bir sevinç yaratabileceğini hiç tahmin etmezdim.

Ancak devlet okulunda çocuk büyüten bir anne olarak rekabeti baltalayan ve sürekli paylaşım ve eşitlik duyguları aşılayan bir eğitim sistemi olan Birleşik Krallık’da da böyle bir başarı elde etmenin hiç de kolay olmadığını artık ben de biliyorum. O nedenle bu büyük başarının ardında yatan etkenler bende merak uyandırdı. Merakımı gidermek için yaptığım okumalardan birinde denk geldiğim bir makaleyi önceki yazımda sizlerle paylaşmıştım. Mathew Syed'ın genel anlamda başarıya ulaşmayı kolaylaştıran 5 adımı bence oldukça gerçekçi, ama özellikle Andy Murray'in başarısının ardında yatan etkenleri şöyle sıralamak mümkün diye düşünüyorum:

Annesi Judy’nin Tenisçi Olması Avantajı: Anne Judy Murray tenis dünyasının içinden biri: 10 yaşında tenis oynamaya başlamış, 17 yaşında profesyonel oyuncu olmuş. Gençlik yıllarında İskoçya’da 1 numaralı tenis oyuncusuymuş ancak maddi imkanların yetersizliği, Judy’nin tenis hayallerini bir tarafa bırakıp üniversiteye gitmesine neden olmuş. Bir süre başka işler yapsa da tenis koçluğuna yönelmiş. 20 senedir tam zamanlı koçluk yapan Judy, daha önce İskoç milli koçu iken şu an Britanya Fed Klüp Takımı’nın kaptanı ve Britanya genç kızlarına koçluk yapıyor. 



Andy’nin Rekabetçi Yapısı ve Yeteneği:  Judy Murray’in kendi ifadesine göre Andy’nin ağabeyi ile rekabeti ve onu geçme isteği o kadar güçlüymüş ki annesinin onu tenis çalışmaya zorlamasına gerek bile olmadan yeteneği kendiliğinden gelişmiş. Çocukken ailesini oldukça kaygılandıran Andy’nin rekabetçi tantrumları meğer tenisteki zaferi için çok gerekli olan şiddetli kazanma isteğiymiş.

Fedakarlık ve Yenilikçi Bakış Açısı: 12 yaşına kadar annesinin çalıştırdığı Andy, Britanya tenis sisteminden tatminsizmiş. Annesi tarafından cesaretlendirilerek oyunu öğrenmek ve de yenilikçi bir koç edinmek için İspanya’ya gitmek istemiş. Anne ve baba oğullarının spor amacına ulaşmaları için birlikte ne gerekiyorsa yapmışlar. Judy Andy’yi İspanya’daki tenis akademisine göndermek için £30.000 denkleştirmek için koçluğun yanı sıra ek işler de yapmış.

Hedefe Odaklı Çalışmak ve Pes Etmemek: İlkokul yıllarından beri tenis çalışan Murray ilk turnuvasına 12 yaşında katılmış ve kazanmış. Şampiyonluk yolunda kendini yenilemek amaçlı pek çok kez koçunu değiştirmiş. 

Murray’ın rekabetçi kişiliği, başarma arzusu ve yeteneği olmasa bu başarı elde edilemezdi diye düşünüyorum. Wimbledon’ı kazandığı zaman "kendime yapabileceğimi gösterdim" demesi de bu düşünceyi açıklıyor. Öte yandan evde tenisle bu kadar ilgili bir anne ve onun desteği olmasa, Andy Murray belki iyi bir tenis izleyicisi veya amatör oyuncu olacaktı ama Wimbledon şampiyonu olamazdı.  Sadece bunlar da yeterli değil tabi. Yenilikçi bakış açısı, istikrarlı çalışma ve pes etmeme bu seviyedeki bir başarının anahtarı gibi görünüyor.

Çocukluğunda yaşadığı katliam travmasından bir daha hiç bahsetmeyen Andy Murray onu geçmişte bırakmışa benziyor. İçindeki korku, kızgınlık ve hırsı çok sevdiği bir alana aktararak büyük bir başarıya imza attı. Travmasını başarıya dönüştürdü.  Bizlere de bu hikayeyi irdelemek  düştü...


Referanslar:




2 yorum:

  1. mehmet baydın24 Ekim 2013 13:45

    Tuba yazıyı beğendim. Murray'ın maçlarında annesinin tezahuratının hiç bitmediğini hatırlıyorum. Biraz abartırdı yani...

    YanıtlaSil
  2. Başarıya ulaşmakta nelerin etken olduğunu görüyoruz . Çok güzel bir örnek . Kalemine sağlık . Nezahat

    YanıtlaSil