2 Eylül 2013 Pazartesi

Çalışan Kadının Annelikle İmtihanı





Çocukluğumda en sevdiğim oyun evcilikti. Bir sürü bebeğim vardı, onlarla oynayarak bütün günümü geçirebilirdim. Bu nedenle benim çocukluğumu bilen herkes büyüyünce çok iyi bir anne olacağımı düşünürdü. Okula başlayınca başarının ne kadar önemli olduğunu kavramamla birlikte oyunlar dünyamı tatillerle kısıtlamam gerektiğini anlamam çok zaman almadı. Ben de pek çok hemcinsim gibi bebek oynamaktan uzaklaşıp kitaplara yöneldim. Ders çalışmak, sınavlara girmek ve başarmak hayatımı yönlendiren motivler oldu.

İyi bir üniversite eğitimi almak, yurt dışında yüksek lisans yapmak, iyi gelirli bir iş sahibi olmak, sevdiğim kişiyle evlenmek ve yeterince gezip olgunlaştıktan sonra çocuk sahibi olmak ileriye dönük hayallerimdendi. Hayaller büyük ölçüde gerçekleşti, başarılı olmuştum. Ancak öğrenciliğimi bitirip çalışmaya başlayınca, sadece yıllık izinlerle yetinip 10 dakikalık bir gecikme durumunda bile utana sıkıla neden belirtmek gereken bir ortamda, insan doğasına aykırı ofis saatleri temposuyla çalışan ve yataktan kalkamaz halde hastayken bile işe gitmeme durumunu aklına bile getirmeyen bir bireye dönüştüm. Ama aksini sorgulamıyordum bile. İş hayatı böyleydi, ben de gereğini yapıyordum. Eşim de aynı şekilde çalışıyordu, evi otel gibi kullanıyorduk. Anne olsaydım da durum değişmeyecekti, çocuğumu iyi bir bakıcıya bırakıp tekrar işime dönecektim. Çok anaç olmayan, kendine de zaman ayırmayı ihmal etmeyen, kulaktan dolma değil kitaplara dayanan gerçekçi yöntemlerle çocuk büyütmeyi hedefleyen bir anne fikrine dönüşmüştü bir gün olunacak anne.

Bu düzen böyle devam etti; anne olmak üzere çıkılan hamilelik yolculuğu ve sonrasında anne olana kadar. Hayatıma bebeğimin girmesiyle özenle kurulan tüm dengeler alt üst oldu. Öyle doğur bebeği al kucağına, dön eski hayatına olmadı bende. Bir kere ben değiştim. Kanlı ve canlı, kendi bebeğimi kucağıma alınca, hissettiğim şey sevinçten daha çok tuhaf bir acıydı. O minicik, kıpır kıpır canlıya, kendi bebeğime bakmak, korumak, kollamak benim işim olmuştu ve bu duygu benim canımı acıtıyordu. Ancak 3. ayın sonunda, bebeğim biraz tepki vermeye başlayınca o acının yerini mutluluk ve sevginin aldığını söyleyebilirim.

Sonra evlilikte dengeler değişti; çünkü her ne kadar kadın ve erkeğin eşit olduğuna inanıyor olsam da, bu süreçte gördüm ki bu böyle değil. Şanlıysan eş-baba olayın içinde olur. Ama öyle olsa bile yeni bir bebeğin en büyük sıkıntısını anne yaşıyor. İyi niyetli babalar bu süreci kolaylaştırmak isteseler de, doğanın iş bölümü bu konuda adil değil maalesef. Doğum ve sonrasında canı acıyan anne, anne sütü varsa gece gündüz bebeği emziren anne, sütünü sağan anne, göğsü yara olan anne, enfeksiyon kapan anne, sütü kesilen anne, bebeğin sağlıklı olması için doğru beslenmesi gereken ve kendine dikkat etmesi gereken anne, kilo alan anne ve ters giden bir şey olduğunda hatalı bulunan yine anne. Bir de ideal olanı yapmaya çalışan, hayatı ciddiye alan bir anneysen vay haline !!! Ne zor şeymiş bu annelik?

Evet çok zor ama bir o kadar da güzel. En başta sıkıntılardan pek bir farkına varılmayan duygular bir süre sonra kendini göstermeye başlıyor ve anlıyorsun ki annelik sadece çocuk doğurmaktan ibaret değil, doğurmakla bitmiyor; tam aksine doğurmakla başlıyor bu serüven. Bu süreçte adil iş bölümü yapmayan doğa, duygular ve hormonlar anlamında da adil davranmıyor kadına.Daha önce kıyısından bile geçmediğin duygular selinde boğulmamak için kesinlikle yardıma ihtiyacın oluyor.

Doğum sonrası anne psikolojisi ile ilgili olarak anlatılan ve daha önceleri abartıldığını düşündüğüm pek çok nahoş ruh halini ben tüm duygusallığımla dolu dolu yaşadım. Ve bir baktım ki, her zaman temkinli bir mesafede durmaya çalıştığım örf ve adetler sarmalamış etrafımı. Bir kadın topluluğu içinde buldum kendimi ve kadınların yüzyıllardır konuştuğu ve erkeklerin hiç bilmediği bir dili yeniden keşfettim. Kendimi hiç bu kadar yakın hissetmemiştim hemcinslerime. Anneler sarmalıyla geçirdiğim o dönemde daha önce anneliğin sadece güzelliklerinden bahseden etrafımdaki her kadın, sır gibi sakladığı tüm annelik sıkıntılarını bir bir paylaştı benimle. Meğer lohusalık ne zormuş, ne çok annenin sütü kesilmiş, ne kadar çok uykusuz bebek varmış, zayıflamak ne de zormuş? Hani o kulaktan dolma ´kocakarı´ metotları var ya benim kenarından bile gecmediğim, işte onlar hiç de boşa değilmiş meğer. Eğitim düzeyi, kültürü, mesleği, dini, dili, ırkı ne olursa olsun hepimizi birleştiren bir şeymiş meğer şu cana can katabilen annelik.

Tamamıyla yabancı olduğum annelik yolculuğunda en başta kararan yolum, iç güdülerim ve başta annem olmak üzere etrafımdaki 'bilge' kadınların liderliğiyle tekrar ışıldadı. Bir uykudan uyanmışlıkla, her ne kadar eski ben olmasam da, hala çalışan bir kadındım. Tekrar iş yaşamına döndüm. Hiçbir şey eskisi gibi değildi. Ama aile ve bakıcı desteğiyle yürütmeyi becerdim bir şekilde çalışan anneliği İstanbul´daki yaşantımda.

Ancak yollar çatallanmaya devam ediyordu. Bu sefer de Londra’ya yerleşme fikri çıktı önümüze. Bizde "tamam" dedik. Ama Londra´da tam zamanlı annelikle ben bambaşka birine dönüştüm. Yolum yine karardı. Annelik öncesinde tek işi öğrencilik, çalışmak ve gezmekten ibaret olan 'modern kadın' ben, uyumayan ve yemeyen bir bebekle çok sevdiğim yağmurlu bir ülkede dört duvar içine tıkılıp kalmıştım. Bazı günlerim geç saatte işten eve gelen eşimi görene kadar tek kelime konuşmadan geçiyordu. Ne ödevlere, ne projelere, ne toplantılara, ne yeni ürünlere, ne de sunumlara benziyordu bu bebekle evde olmak işi.Ona sağlıklı yemek yapmak, uyku zamanını geçirmemeye çalışmak, uyanık olduğu zaman onu "kaliteli oyunlarla" oyalamak bütün günümü alıyor, kendime hiç zaman ayıramıyordum. Bu hayat öncekilerden daha zordu.

Sonra kendimi şöyle bir silkeledim. Annelik hayatıma bu kadar hakim olmamalıydı. Ben sadece anne olamazdım, bu kadar eğitim, kendime yaptığım yatırım, çalışma hayatım çocuk bakmak için olamazdı. Ben çalışan bir kadındım. Bu düşüncelerle  tekrar çalışmaya başladım.

Ama artık lambadan cin çıkmıştı bir kere, sorgulamalar bitmiyordu. Kadınlığın doğal süreçlerinden biri olan annelik, neden bu kadar zor gelmişti bana? Biz "eğitimli" anneler ne yapmaya çalışıyorduk? Kadınlık, annelik ve iş hayatı arasında bu kadar kesin bir ayrım olması doğru muydu? Düşündükçe, Londra’da ve Türkiye’deki anneleri değerlendirdikçe, sorunun çok daha derinlerde gizli olduğuna karar verdim.

Benim gibi modern kadın olmak üzere yetiştirilen her kadın bir tür baskı altında büyüyor bence. Bizden önceki çalışan kadın kuşağı çalışma hayatının içinde olsa da  erkeklerle eşit olma kaygısı taşımıyordu. Benim annem bu kuşağa bir örnekti, hem çalışma hayatının hem de ev hayatının zorlukları arasında sıkışıp kalmıştı. Bir öğretmen olarak belki bir bankacı kadar uzun saatler ev dışında çalışmıyordu ama hem evde hem de dışarıda çalışıyor aynı zamanda klasik anlamda 'bir kadından beklenen tüm görevleri' yerine getiriyordu. O nedenle bizim ev ve çocukluğumdaki pek çok eve adeta Doris Day’in filmlerindeki hava hakimdi: düzenli evler, temiz, sağlıklı çocuklar, güler yüzlü bakımlı anneler ve mutlu aileler. Dış görünüş böyleydi evet. Ama bu düzen genelde annelerin çabasıyla oluyordu. Erkeklerin çalışma saatlerinin daha uzun olması, annelerin evde daha çok sorumluluk üstlenmesini haklı kılıyordu kendi gözlerinde. O dönemin çalışan anneleri çoğu zaman anneannelerin desteğiyle çocuklarını büyütüyorlar ama yine de zar zor elde ettikleri ´çalışan kadın´lığı bırakmıyorlardı. Biz kızlarını da ev işlerini öğretmeden, onun yerine kitap okumaya yönelterek yetiştirip tam anlamıyla dışarıdaki erkek egemen iş dünyasına hazırlıyorlardı. Bizler de nasıl mutlu olunacağına değil nasıl başarılı olunacağına bu kadar kafa yorduktan sonra başarılı olduk tabii ki. Ama mutluluk? Ona ulaşmak zaman aldı.

Kafamdaki bu sorgulamalarla Londra'daki tam zamanlı çalışan kadın ve sürekli çocuğuna yetişme çabasında bir annelik deneyimi, benim artık başarı değil mutlu bir hayat istediğimi görmemi sağladı.

Zor olan tüm çocukluk ve gençlik yıllarıma egemen olan başarılı, çalışan bir kadın olmak fikrini aşmaktı. Kolay olmadı ama ben başardım. Mutlu olmak için bir karar aldım ve sadece anne olmayı seçtim. Çünkü bana göre annelik veya ebeveynlik, yırtıcı iş yaşamından ve eş dost sosyalleşmelerinden geri kalan zamanlarda, işten eve gelince ve hafta sonlarında yapılan yarı zamanlı bir iş olmamalı. Annelik veya ebeveynlik, hayatta birinci iş olmalı. Bu düşüncelerle birlikte çocukluğumdan bu yana hissettiğim o baskı zinciri kırıldı ve üstümden büyük bir yük kalktı. 

Söylediklerimle çalışan anneleri, arkadaşlarımı gücendirmek istemem. Hala severek yaptığı bir işi olan ve bunu çocuklarıyla beraber mutlu bir şekilde yürütebilen annelere gıpta ediyorum. Ama bu benim gerçeğim ve ben hayatımda anneliğe öncelik vererek mutluyum. Yeni hayat kararımla, düşüncelerim, yaptıklarım ve söylediklerimi paralel hale getirdim. Aynı  Mahatma Ghandi'nin söylediği gibi "mutluluk düşündüğün, söylediğin ve yaptığının aynı olduğu zamandır" yoksa  başka hayatlara, doğrulara söyleyecek sözüm yok.

Siz annelik yolculuğunuzda neredesiniz? Deneyimlerinizi benimle paylaşmak ister misiniz?


















8 yorum:

  1. Tuba'cım çok güzel bir yazı. Baştaki resim yazının içeriğini çok güzel özetlemiş :) Sıdıka

    YanıtlaSil
  2. Canım benim , duygularını yaşadıklarını akıcı ve senin o tatlı anlatımında çok güzel ifade etmişsin .okudukça hem hüzünlendim , hem mutlu oldum .seninle gurur duyuyorum birtanem . Seni seviyorum . Annen

    YanıtlaSil
  3. Tubacim, bu da cok guzel bir yazi. Ne guzel ozetlemissin gectigin seruveni. Devamini bekliyorum.

    YanıtlaSil
  4. Tuba'cim merhaba, Cok guzel yazmissin kalemine, klavyene saglik :)
    Siz neredesiniz demissin annelik yolculugunda, bir adim gerinizdeyiz biz :) Takip ediyoruz sizi.
    Devamini bekliyoruz.
    Gorusmek uzere, Burcu

    YanıtlaSil
  5. Sehir ve is hayati anneye acimazsiz davraniyor. Onu evinive cocugunu tamamen aklindan cikarip isine %100 odaklanabilen robotlara donusturmeye calisiyor. Biz bu dengesizligi basarabildigimiz olcude "hirsli", "basarili", "erkek gibi kadin" sayiliyoruz ve erkek egemenligindeki is dunyasina giris izni alabiliyoruz. Ama ne pahasina?

    YanıtlaSil
  6. Harika bir yazi olmus cok icten emegine kalemine saglik...

    YanıtlaSil
  7. Nerede olursan ol...annelik ve babalık hep aynı sanırım. Bazen birisi daha fazla gözükür ortalıkta, bazen de diğeri...Keyfini çıkarmak gerek her dönemin, sonra insan arıyor çok yoğun olduğu zamanları da....mehmet baydın

    YanıtlaSil
  8. Once bir kadin ve tam bir anne olarak icinden gectigin o guzel yolculugu ne kadar samimi, yalin ve bir o kadar da duygu dolu aktarmissin! Ben de bu yolculukta nerdeyim diye bir an sorguladim kendimi! Tsk ederim paylasim icin!Bayildim yazina! Boyle yurekten, hissederek ve ic sesini dinleyerek hareket ettigin surece tum basari ve mutluluklar seni bulmasi kacinilmaz! Yolun acik olsun Tuba'cim;) takibindeyim!

    YanıtlaSil