19 Eylül 2013 Perşembe

Zorunlu Sosyalleşmeden Işıltılı Gözlere



Hayatta hep arkadaşlarımı kendim seçtim ve öylesine, zaman doldursun diye, olmadı hiçbiri. Kimisiyle yıllara dayanan aile ilişkileri, kimisiyle öğrencilik ve iş hayatı, kimisiyle ise ortak ilgi alanı nedeniyle oluştu ilişkimiz. Kimseyle her konuda anlaşmayı aramadım ama bana hep keyif veren ve arkadaşlıklarımı devamlı kılan, paralel düşündüğümüz ortak konularımızın olması ve birbirimizi anlamaya çalışmamızdı. O yüzden, sanırım, tek taraflı değil, gerçekten birbirini besleyen, özleyen arkadaşlıklarım oldu.

Dil, din, ırk aynılığı da aramadım hiç, bilakis farklılık hep daha çekici geldi bana.  Hiç mesafe de bilmedi, görüşemesek de kimileriye, bildik hep bir gönül bağımız olduğunu. Biraraya da gelebildiysek eğer, gözlerimizde hep aynı ışıltıyla birbirimizi dinlerken, kaldığımız yerden devam ettik sohbetimize.

Durum bu olunca Londra’daki yaşantımızın ilk yıllarında arkadaş edinmek için hiç acele etmedim, çünkü bu işin aceleye gelmediğini biliyordum. Dalya’nın hiç bir sosyal yaşama izin vermeyen zor bir bebek olmasının da bu durumda etkisi büyüktü. Sonrasında zaten kendiğilinden yeni arkadaşlar girdi dünyamıza. Ancak Dalya okula başladığından bu yana, zoraki sohbetler, yapmacık gülümsemelerle birlikte bir anda çocuklarımız dışında hiçbir ortak paylaşımımız olmayan insanlar arasına ışınlandım sanki ve onlarla sosyalleşmek durumunda buldum kendimi.

Ofiste çalışıyor olmanın güzel yanı bence bu tür zoraki sosyalleşmelere mecbur olmamak. Dalya ilk okula başladığında ben tam zamanlı çalıştığım için onu sadece bir gün okula bırakıp alabildiğimden bu durum daha az oluyordu. En başta “hiç kimseyi tanımıyorum, çocuğumun okulunda neler oluyor hiçbir fikrim yok” diye üzülürken işten ayrıldıktan sonra kendimi bir anda oyun randevuları, sabah kahveleri, öğleden sonra çaylarında buldum.   

Her zaman çok konuşan ve feci enerjisi olan, kariyer değişikliğine karar verip tekrar öğrenciliğe başlayan 5-10 yaş aralığında 4 çocuğu olan ve incecik olmayı başaran Amerikalı bayan, 50 küsur yaşlarında olup hatırı sayılır bir devlet kurumunda üst düzey ekonomist olarak senelerce az gelişmişlik üzerine çalışmış ama şimdi ilkokul öğretmeni olmaya karar veren ikiz annesi Kanadalı bayan ve 40 yaşında evlenip üst üste üç çocuğu doğuran aynı zamanda yarı-zamanlı çalışmaya çalışan Polonya asıllı İngiliz bayan. Hepsi oldukça ilginç kişiliklerdi ve anlatacak ne de çok hikayeleri vardı. Herşey iyiydi hoştu ama ben yine de kendi bildiğim sularda yüzmek istiyordum. Bu zorunlu sosyalleşmeden dolayı gerçekten görmek istediğim arkadaşlarıma zaman ayıramaz olmuş, evde kızımla sakin bir okul sonrası öğleden sonrası geçiremez hale gelmiştim.

Önceleri bu kültürde büyümediğimden, normal okul ilişkilerinin bu olduğunu düşünerek davetleri reddetmek istemedim. Bunların üzerine bir de kızımın aylar öncesinden gitme sözü verdiği doğum günleri gelince durum dayanılmaz oldu. Ama asıl vurucu nokta, bu şekilde çocuklarını okula bırakıp sabah kahvesi yapan, ardından gününe ikindi çayıyla devam etmeyi bir yaşam tarzına çeviren bir dizi eğitimli, ev hanımı, anne olduğunu farketmemdi. Tek bildiğim hayatıma, bir tür ‘umutsuz ev kadınları’ sendromuyla, onlar gibi devam etmeyeceğimdi.

Çözümü her davete evet dememekte, okul sonrası oyun günlerini azaltmakta ve her doğum gününe değil bazı doğum günlerine gitmekte buldum. Biraz rahatladı ilişkiler, hepimiz bir sakinleştik, konuşulacak konular birikmeye başladı, insanları özlemeye başladım ve bu hoşuma gitti.

Durum böyle olsa da, geçen yıl sonunda, Dalya’nın sınıf annelerinin hep birlikte bir gece dışarı çıkma önerisi geldiğinde tedirgin oldum. Aynı sınıf çocuklarının anneleri olarak bir araya gelen bu geçici topluluk, annelik kimliğinden soyunup birlikte eğlenmek isteyen bir kadın grubu olarak birşeyler içmeye çıkacaktı bu sefer. O gece 'pub’a tereddütle gittiysem de, geri dönüşüm hiç de öyle olmadı. Yanılmıştım. Sohbet sohbeti açtı, kahkaha kahkahayı doğurdu. Günün diğer saatlerinde gördüğüm anneler değildi karşımdaki kadınlar. Daha önce pek çok defa biraraya gelip de hiç konuşmadığımız konular çıktı ortaya. Dünyanın farklı köşelerinde yaşadığımız çocukluk ve gençlik günlerimiz ne kadar çok ortaklığı barındırıyordu. Yaşanılanlar ne kadar da aynıydı. Senelerce kendine yatırım yapmış bir dizi eğitimli modern kadın, annelikle mücadeleli bir sürü andan kaçarak işte o gece yine kendileri olmuşlardı.

Çocukları nedeniyle bir araya gelen o topluluğunun o gece nasıl da değişim geçirerek sanki birbirlerini senelerdir tanıyan, bağımsız, hoş, keyifli kadınlara dönüştüğünü görünce, tekrar kadın olmanın, güçlü olmanın ve sürekli yeniden doğmanın hazzıyla eve döndüm. Çünkü gözlerindeki ışıltıyı kovalayacağım yeni arkadaşlar edinmiştim… 

Sevgilerimle…

6 yorum:

  1. Yazı beni anlatmış. :) yazının özünü beğendiğim kadar yazının resmine de bayıldım. Vera S .

    YanıtlaSil
  2. Hayatta her konuda önyargılarımızı bırakıp şans verirsek hiç beklemediğimiz güzellikler yaşayabiliyoruz:) Saliha

    YanıtlaSil
  3. Zorunluluktan keyife dondurdugun konulardan sadece biri.
    yasamina sevincler katan bu isiltilarin kaynagi sen olabilir misin?

    YanıtlaSil
  4. Hayatta bazen dost sandıklarımızdan o kadar büyük darbeler alıyoruz ki kendimizi korumak amaçlı dost edinmek istemiyoruz sadece ve sadece dost olanlarla mutlu olmak istiyor ve yeni arkadaşlıklara kendimizi kapatıyoruz. Aslında belki de kuşku ile yaklaştığımız insanlarla birlikte mutlu olabileceğimiz anlar o kadar fazla ki biz bunu seçmeyip işin kolayına kaçıyoruz. Ama bence insanın yaşamına ışıltılı bakmasının nedeni yine kendisi. Ancak insan etrafına senin gibi pozitif enerji saçarsa karşılığını alır.Sende bunu bize o kadar güzel aktarmışsın ki kalemine sağlık.... Sanem

    YanıtlaSil
  5. Birtanem , yaşadıklarını öyle sade ve akıcı bir dille anlatıyorsun ki okurken seninleydim. Bu arkadaşlık ve dostluklarda asıl etken sensin . Etrafına çok güzel ışıltı saçıyorsun . Seni seviyorum . Nezahat

    YanıtlaSil
  6. Güzel arkadaşım, bu yazı beni başka çekti! :) özlemle karışık bir araya geldiğimizde yaptığımız sex and city kıvamında ki sohbetlerimiz geldi aklıma ve bir an gülümsedim! Bu yazılar o özleme de ayrı bir ilaç oluyor . Gördüğün gibi kadın olmak dünyanın her yerinde aynı! Hisler, yaşananlar sanki genetik kodlanmış gibiyiz!
    Çok güzel bir yazı olmuş !
    Tebrikler
    Esin

    YanıtlaSil